Engin Ardıç

Engin Ardıç

Özledim

Özledim

Sıkıldım... Hiçkimsenin içmeyeceği içkilerin ve hiçkimsenin yemeyeceği yemeklerin tariflerinden, Noel ile yılbaşını ayırdedemeyen geyiklerin Noel Baba geyiklerinden, "çam ağaçları kesiliyor" sızlanmasından vazgeçmeyen entel mızmızlığından, "milli piyango size de çıkabilir" basitliğinden, "sarhoşum gel servisi" zevzekliğinden, "herkese sevgi, dünyaya barış" saftırıklığından sıkıldım...
Yılın olayından, yılın fotoğrafından, yılın erkeğinden yılın kadınından, yılın bilmemnesinden, burcunuz ne diyor zırvasından, "karşı cinsten bir sarışın size ilgi gösteriyor" şeklinde enayi tuzaklarından, Eurovision, Oscar, lig şampiyonluğu teranelerinden, akşamdan kalmalığın dayanılmaz biteviyeliğinden, ziyan olmasın diye yeni yılın ilk üç günü bayat yemeğe talim etmenin kaderinden, tombaladan, birinci çinkodan, ikinci çinkodan sıkıldım...
Televizyonun varoş eğlencelerinden, geceyarısı dansözünden, on dokuz sekiz yedi altı beş dört üç iki bir geri sayımlardan, uyku akan gözlerle sevinir gibi yapmaktan, sabahlama zorunluluğundan sıkıldım.
İnsanlara bugün ille Talcid ya da Kompensan tavsiye etmekten de (bu sene hayatınızda bir değişiklik yapın, Rennie kullanın!)
Belki günler uzamıştır umuduyla bekleyip gene erkenden hava kararınca hafif tertip bozulmanın her sene yinelenen iç burukluğundan da...
İşin kötüsü, her sene dön dolaş bunları yazmaktan da.
Ne de olsa yaş altmış.
İsmet Paşa, kendisini devirmek üzere toplanan Ecevit ile onu destekleyen Mülkiye cuntasına, "sizin için istikbal olan şeyler benim için mazidir" demişti.
Sizin için yeni bir yıl demek, bizim için ölüme bir adım daha yaklaşmak demek.
(Hemen belirteyim, "yok canım, daha dur bakalım" geyiğinden de sıkıldım, lütfen bana söylemeyiniz, daha saf tanıdıklarınıza saklayınız.)
Ama bazı şeyleri özledim...
Hayır, tramvay biletinin on kuruş olduğu günleri değil.
Artık varolmayan koşulları değil, kişileri özledim.
Bir ciğerinin alınmasından sonra hırıltılı sesiyle Kemal Tahir'in öfkelerini ve bana çıkışmasını özledim...
Haldun Taner'in, kaldırımdan geçerken, Divan Pastanesi'nden bana seslenip çağırmasını özledim.
Demirtaş Ceyhun'un saf, temiz, çocuk kahkahalarını özledim.
Oğuz Atay'ın genizden gelen kısık sesini özledim.
Edip Cansever'in Arnavutköy'de Kaptan Meyhanesi'nde kafayı bulup denize tabak çanak ve de çatal bıçak atmasını, garson Rafet'in de büyük bir titizlikle bunları hesaba eklemesini özledim.
İsmet Ay'ın böbrek taşı düşürüp iç çamaşırında kan lekesi görünce, Ertuğrul'un Papirüs Bar'ına "çatlayın da patlayın, regl bile oldum sonunda" diye kahkahalar atarak girmesini özledim.
Attila İlhan'la Maçka'dan Elmadağ'a kadar yürümeyi özledim. "1944 yılında şurada Altınbakkal tramvay durağı vardı" diye anlatırdı, şaşardım...
Hilmi Yavuz'un beni dumanlı kafayla Bebek'ten Beşiktaş'a kadar zorla yürütmesini özledim. İdman oluyormuş.
Yaman Okay'ı, Yavuzer Çetinkaya'yı, Tuğrul Şavkay'ı özledim, tıpkı Rutkay Aziz'i, Cezmi Baskın'ı özlediğim gibi.
Kimisi ölü, kimisi benim için ölü.
Gençliğimin insanlarını özledim, o gençlik epey zor geçmiş olsa bile.
Siz bana aldırmayınız, iyi seneler efendim...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Engin Ardıç Arşivi