2011'den "güzel şeyler"
Bütün bir hafta boyunca aldığım notları tuttuğum defterin kapağını açmak içimden gelmedi.
Onun yerine...
Geçip giden yıl boyunca içimde güzel izler bırakan şeylerin bazılarını bir daha hatırlamak ve hatırlatmak istedim.
***
Haziran başı... Şafakla birlikte uzun yola çıkıyorum. Daha Darıca iskelesine varmadan yağmur boşanıyor.
Silecekler yetişemiyor. "Bu yıl zaten baharı es geçtik; yazın yüzünü göstereceği yok ve şimdi de bu kış yağmuru! Ne oluyoruz!" diye içimden söylenmeye başlıyorum ki... Radyoda Beatles çalmaya başlıyor. All You Need is Love, Yesterday, Michelle falan... Bu adamları dinlemeyeli ne çok zaman olmuş! Yıllar, yıllar geçmiş! Birden fark ediyorum; yağmur ve Beatles şarkıları tek yumurta ikizleri... Öylesine doğal ve derin bir uyumları var. Teşekkürler Joy Fm 100.6.
***
Gece yarısı bir fırının önünde durup ekmek almak... Sabahın erken saatinde camları buğulanmış bir poğaçacının önünden içeri girmeden geçememek... Akşamüstü karşına çıkan simitçiden iki simit alıp eve koşmak... Bütün bunların sihiri nerede? Lezzet mi? Hayır! Onları eşsiz kılan tek bir şey var: Koku!
***
A.Ali Ural'ın kitaplarının bendeki yeri ayrı. Onları okurken bir bakarsınız İbni Arabi'nin dizi dibindesiniz, bir bakarsınız Büyük İskender'in peşindesiniz... Her bir hikâye ayrı bir hikmet yoluna açılır. Birkaç kitabın adını buraya not düşeyim: Satranç Oynayan Derviş, Ejderha ve Kelebek, Makyaj Yapan Ölüler.
***
Gece yarısı. Dışarıda kar var. Dvd oynatıcısında kim bilir kaçıncı kez izlediğim Tony Gatliff'in muhteşem filmi Vengo dönüyor yine.
***
Dışarıdaki "ev"lerim... Alaçatı'da Asma Yaprağı, İzmir Bostanlı'da Sir Winston, İstanbul Suadiye'de Robert's Coffee. HHH Uluslararası İstanbul Sinema Festivali'nin koşuşturmasına geri dönmek ne güzeldi! Film öncesi ve sonrasında Urban Cafe'de soluklandığımız anlar bir de... Filmler mi? Hepsi bir yana, içimizi yakıp geçen Kanada filmi "İçimdeki Yangın" (Incendies) bir yana!
***
Eylül 2011... Yolda Suzanne Vega'yı, evde Korn'un akustik albümünü dinliyorum. Klasik müzik mi? Son zamanlarda Çaykovski'nin Yaylı Çalgılar İçin Serenad'ına (Do majör opus 48) geri döndüm. Sakın müzik tercihlerimin "çorba"sına akıl sır erdirmeye kalkışmayın!
***
Gece geç bir vakit! Viyana'da, Dorotheergasse'de 6 numaralı kapıyı zorluyorum. Kapalı! Bozuluyorum biraz. Ama camın öte yanındaki tülün arasından içeride oturanlar görünüyor! Neden sonra anlıyorum ki, kapıyı kendime doğru çekmem gerekiyormuş. Hafif tozlu, dağınık, hatta paspal fakat daha ilk anda insanın içini ısıtan bir ortam karşılıyor bizi. 75 yaşında ama ruhu pek genç bir kafe! Duvarlar konser, tiyatro ve sergi afişleriyle bezeli. Garson sevimli bir edayla eğilip "kahvelerinizin yanına bizim spesiyalitemiz Buchteln tavsiye ederim" diyor. Az sonra içi reçelli, üzeri pudra şekerli hamur topları geliyor. Nasıl lezizler! Ortalık kızgın yağ, pudra şekeri ve mis gibi kahve kokuyor. Huzur mu, mutluluk mu, tatmin mi yaşadığımız, tam kestiremiyoruz ama oradan, yani Cafe Hawelka'dan bir daha ayrılmak istemiyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.