Ezeli ve ebedi müttefikimiz bizi nasıl öptü!
Yakın tarihimize şöyle bir göz atarsanız, 1947-1950 yılları arasında bu günümüzü biçimlendiren nice adımın atıldığını görürsünüz. Örneğin kurulmakta olan uçak sanayi toprağa gömülmüş, silah ve cephane fabrikalarımızsa havaya uçurulmuş. Derken, 4 Nisan 1949 tarihinde kurulan NATOya girebilmek için, türlü, saçma sapan işe kalkışmışız. Bunların ilki dinimizi yadsımak, dindarları mürteci, devrimin tekerlerine konan takozlar olarak nitelemektir. İnönü, kendini Milli Şef ilan ettikten sonra, Attila İlhanın dediği gibi çağdaşlaşma salt Batılılaşma olarak algılanmaya başlanmış. Din ve dindarı öteleme girişimi işte bu Batılılaşmanın bölünmez bir parçası olarak algılanmış tek parti döneminde. Ama İtalyada Hıristiyan Partiler Meryem Ana heykelleriyle yürüyor, papazlar Komünist partisinin açık hava toplantılarını kutsuyordu. Federal Almanyada Konrad Adenauerin partisi Hıristiyan Demokrat partiydi! Hıristiyanlığı baş tacı eden ülkeler iktidara gelirken yeni kurulmuş NATO ya da insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi temelleri üzerine yükselen Avrupa Konseyini rahatsız etmiyor, bizim Müslümanlığımız rahatsız ediyordu! (Atilla İlhan-Hangi Batı?)
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Batı Avrupa perişandı. İngiltere Almanlarca bombalanmış, sanayi V-2 roketlerince neredeyse yok edilmiş, Fransa işgal yıllarında Almanyanın kucağına oturarak ve de sınırları içindeki kendi yurttaşı Yahudileri Gestapoya teslim ederek ayakta kalmayı başarmış, makyajı akmış, ağzında neredeyse diş kalmamış, ucuz şarap içmiş yalpalayan fahişeler örneği dolanıyordu ortalıkta. Almanya ikiye bölünmüştü. Yani Batı diye bir tek ABD vardı ki, ezeli ve ebedi müttefikimiz olacaktı. Nasıl mı başladı bu yolculuk?
Türkiyenin kalbini kazanmak için 1944 yılında vefat eden Washington Büyükelçimiz Münir Ertegünün kemikleri mezarından çıkarılıp bir tabuta kondu ve 1946da Missouri zırhlısıyla İstanbula yollandı. Missouri zırhlısı bir simgeydi; Japonlar bu gemide kayıtsız şartsız teslim olmuşlardı. Neyse, Missouri geliyor diye İstanbulun Boğaza bakan binaları boyandı, genelevlerde kadınlar doktor muayenesinden geçirildi, çocuklara on üç, on dört, on beş Amerika kardeş tekerlemesi ezberletildi okullarda öğretmenlerince. Missouri gitti ardından gene çocuklara belletildiğince Marshall Amca geldi. Tek Parti sonrasında da Amerika hayranlığımız artarak sürdü. Celal Bayarın ABD dönüşü radyolarda durmadan çalınan, Kore Savaşı sonrasında bestelenen, Celal İncenin Amerika Amerika dünya durdukça Türkler beraber seninle. şarkısını kimi liselerde ezberlemek şart koşuldu! Bu hayranlık Hollywood filmleriyle pekiştirildi, kot pantolon ve büyüyünce ne olacaksın? sorusuna bebelerin verdiği kovboy yanıtıyla sağlamlaştı. Ta ki, Kıbrıs çıkarması sonucunda ABD Türkiyeye ambargo koyuncaya değin.
Faturası nedir bu kardeşliğin bize? Sayısal anlamda çok büyük, etkisi tartışılabilir, seçilmişi dört kez alaşağı eden bir ordudan tutun da hantal ve yeni yeni temizlenebilen bir montaj sanayi ve komşularına dahi yönelik tavrını Washingtondan gelen emirler çerçevesinde düzenleyen bir dış işleri, dış düşmana değil içteki düşmana (!) yönelik çalışan bir istihbarat kuruluşu ve daha neler neler... Toplumsal ve ruhsal etkileriyse yarattığı batı hayranı, sokakta türbanlı bir hanım gördüğü an laiklik elden gidiyor! diye nara atan, her fırsatta Atatürkün arkasında saklanan, bir ucube aydın güruhu...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.