Öküz Anadolulu sen nerden benim efendim oluyorsun!
Adını Ankaranın göbeğinde koca bir meydana vermişler! Ve de bir caddeye. Ankaraya atandığında yıl 1929. Hem vali hem de belediye başkanı olarak görevde kalmış 17 yıl boyunca; kafasına bir kurşun sıkıp intihar edene değin yani!
Adı Nevzat Tandoğan. Resmi olmayan tarihe, teneke harflerle geçmesini sağlayan bir lafı var ki, akıllara ziyan. Bu lafı söylediğinde tarih 3 Mayıs 1944; Mustafa Kemal öleli altı yıl olmuş. Tutuklanıp huzuruna getirilen Osman Yüksel Serdengeçtiye haykırıyor: Ulan Öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizmle ne işiniz var! Milliyetçilik lazımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek, ikincisi askere çağırdığımızda askere gelmek! Ha unutmadan, sen nereden benim efendim oluyorsun köylü parçası! Bundan daha güzel Milli Şef döneminde kurulan bürokrasi diktatörlüğünün, yani kravatlıların kasketlileri itip kakmalarının örneğini bulabilir misiniz?
Neyse, şimdi birlikte 1945 yılına, Ankarada bir sonbahar akşamına uzanalım. Dr. Neşet Naci Arcan, muayenehanesine gelen zayıf, gözlüklü, spor ceketli genç bir adamın silahından çıkan kurşunlarla öldürülür. Ertesi gün Reşit Mercan adında bir genç karakola teslim olur. Soğuk savaş başlamak üzeredir. Devlet ABDyle ha el sıkıştı ha sıkışacak; Sovyetlerin Kars ve Ardahandan toprak, Boğazlarda üs istekleri sürmekte.
Dr. Neşet Naci Arcan, Ankaradaki Sovyet Büyükelçiliğinin de doktorudur. Cinayetten sonra teslim olan Reşit Mercan, Genelkurmay Başkanı Kazım Orbayın oğlu, MAH (MİT) üyesi ama görüntüde Ankara Belediyesinde çevirmen olarak çalışan Haşmet Orbayın yakın arkadaşıdır. Mercan, doktoru vurduğu silahı Haşmet Orbaydan aldığını söyler ve o saat Nevzat Tandoğan, Mercanı bir odaya tıkar ve sorgulamaya başlar! Valilerin o güne değin ne böyle bir uygulaması olmuş ne de yasada yazılı bir yetkileri var. Ama Tandoğan hem partinin hem de Milli Şefin has adamıdır, ona yasa masa vız gelir. Reşit Mercan, Vali Tandoğanın kendisini tehdit ettiğini söyler; Tandoğan ise mahkemede tek kelime etmez, sadece 15 dakika konuştuklarını açıklar, ertesi gün de intihar eder! Mahkemede sıradan bir yurttaş gibi ifade vermek ağırına gitti denir, ne demekse! Tandoğandan sonra, Mercanla konuşan Yargıtay Başsavcısı Fahrettin Karaoğlan ölü bulunur. Kalp krizi yazar ölüm raporunda. Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay görevinden alınıp Askeri Şura üyeliğine atanır.
Öldürülen doktorun oğlu, yıllar sonra, babasının hasta ziyareti için Sovyet elçiliğine gittiğini, orada Haşmet Orbayı gördüğünü, askeri ateşeyle bazı evrak üzerinde konuştuklarına tanık olduğunu anlatır. Gazeteci Faruk Fenik ise asıl casusun Dr. Neşet Naci Arcan olduğunu yazar. Tarihçi Cemal Kutay, Doktoru MAH (MİT) öldürtmüş ya da Sovyetlere bilgi verirken gördüğü Haşmet vurmuş olabilir der. Boluda görülen davada Haşmet Orbay 18 yıl hapis cezasına çarptırılır ancak 1.5 yıl sonra, 1950de çıkartılan genel aftan yararlanır, serbest kalır. Reşit Mercansa 1.5 yıl yer ama içeride geçirdiği süre göz önüne alınıp özgürlüğüne kavuşur.
Bugünü beğenmeyip, faşizm falan diye saçmalayan, tek parti, tek halk, tek şef döneminin özlemini çekenlere hatırlatılır!
(Kaynak: İşte Ankara/Emin Karakuş 1977/ Kırkların Cadı Kazanı/Uğur Mumcu 1990/ Kanla Örtülen Sır/Erkekçe Dergisi Mart 1986)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.