Başbuğ'un ifade vermesinin anlamı

Başbuğ'un ifade vermesinin anlamı

Son on yılın özeti olabilecek bir günü geride bıraktık. İlk kez eski bir genelkurmay başkanı sıradan bir vatandaş gibi adliyeye gelip ifade verdi.
Bir zamanlar parmağını sallayarak medyaya ve yargıya durması gereken yeri tarif eden İlker Başbuğ'un ifade veriyor olması bile sistemin değiştiğini gösteriyor.
Bu bir dönüm noktası...
Daha önce de darbe girişimleri nedeniyle muvazzaf veya emekli onlarca asker farklı nedenlerle adliyeye gelip ifade verdi. Kimi tutuklandı, kimi tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Ama emekli General Başbuğ'un pozisyonu ve durumu hepsinden farklı... Farklı çünkü son yıllarda ortaya çıkan belgeler, ordu içinde yapılan her şeyin ağırlıkla emir komuta zinciri içinde gerçekleştiğini gösteriyor. Bir kısmı yok edilse de - internet andıcının aslı da yok edildi- ortada tanıkların söyledikleri var.
İnternet andıcı nedeniyle tutuklu bulunan Hasan Iğsız da, Mehmet Eröz de, Dursun Çicek de andıcın doğru olduğunu söylüyor.
Başbuğ bu sorulara ne cevap verecek bilinmez ama "aşağıdakilerin içeride yukarıdakilerin dışarıda" olduğu gerçeği, bırakın adalet duygusunu sarsmayı, Türkiye'nin darbeler ve darbecilerle yüzleşmesini de engelliyor.
Sorun sadece yargılanma meselesi de değil. Adı geçen kişilerin yargılanması kadar, bir daha eskisi gibi darbe planı yapmalarını engellemek de önemli.
Bu açıdan Türkiye'nin kuruluşuyla özerk bir pozisyona sahip olan iki başkanlıktan biri olan Genelkurmay Başkanlığı'nı yapan bir ismin "ifade veriyor olması" sistemin değiştiğini işaret ediyor.
Türkiye normalleşme ve hesap verebilir bir sisteme geçmenin sancılarını yaşıyor.
Yeni bir sürecin ilk adımındayız...
Bugüne kadar hükümete yönelik yakın tehlikeleri bertaraf etme ekseninde süren mücadele, bundan sonra daha da genişleyecek ve topluma karşı işlenen suçlara da yönelecek. 12 Eylül'ü, Susurluk'taki faili meçhulleri, 28 Şubat postmodern darbecileri hatta 27 Nisan e-muhtıra düzenleyenleri, daha hızlı bir biçimde yargı önüne çıkartmak mümkün olacak.
Bir tabu devreden çıkıyor.
O tabunun bir ucu 12 Eylül darbesine, öteki ucu da Susurluk dönemine uzanıyor. Hatırlayın o günleri... Susurluk'la ilgili Meclis Araştırma Komisyonu dönemin Jandarma Kuvvet Komutanı Orgeneral Teoman Koman'ın da şimdi Ergenekon'dan sanık olarak yargılanan Veli Küçük'ün de ifadesini alamadı.
O dönem TBMM Susurluk Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış, bugün yargılaması süren JİTEM meselesiyle ilgili bakın ne diyordu:
"Dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Teoman Koman, JİTEM diye bir şey olmadığını söyledi. Ama JİTEM'in icraatları ortadaydı. Genelkurmay Başkanlığı, birçok faili meçhul cinayete ismi karıştığı iddia edilen Kocaeli Jandarma İl Komutanı Albay Veli Küçük'ün komisyona bilgi vermesine gerek olmadığına karar verdi." Bu ilişki ağını 80 öncesine kadar uzatmak mümkün. Ama yakın tarihin en kritik ve en açığa çıkmış süreci Susurluk...
Susurluk dönemindeki faili meçhul cinayetlere ilişkin soruşturma gelgitlere rağmen sürüyor. Nereye varacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. O dönemin sivil siyasi aktörleriyle ilgili ilginç gelişmelere de tanık olabiliriz ama asıl sorun, arka planda çeteleşme ve faili meçhulleri devlet politikası haline getiren akılda. O aklın bir daha etkin olmaması için devreden çıkması gerekiyor.
İnternet andıcını yargı önüne taşıyan dalga, eminim o "derin aklı" devreden çıkarmayı da başaracak.
Türkiye'nin artık hesap verebilir bir sisteme ihtiyacı var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi