D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

“Kampüs”teki başbakanlık!

“Kampüs”teki başbakanlık!

Haberi gazetelerden okuyunca, yeni bir başbakanlık binasının yapılmasının hangi kabuller çerçevesinde tasarlandığını düşünmeden edemedim.

Başlıkta, başbakanlığın “Beyaz Saray” (ABD) modeline göre inşaa edileceği belirtiliyor. (Herhalde mimarî olarak değil, fonksiyon olarak Beyaz Saray model alınacaktır.)

Türkiye’nin “en iyi korunan”, “en güvenli” kamu kurumlarından biri olacağı haberin başında yer alıyor.

Haberde, yeni hizmet binasının Selçuklu mimarisinin izlerini taşıyacağı da ifade ediliyor.

Ve nihayet, yeni yapılar grubundan “kampüs” olarak söz ediliyor... Velhasıl, bir alaşım, bir halita gözler önüne geliyor.

Sonundan başlayalım: Kampüs, dilimize şehir dışında inşaa edilen üniversitelerin bir hediyesi. Latince asıllı bu kelimenin “kamp”tan türetildiğini söylersek, asıl anlamına yaklaşabiliriz. Kamp, yani “ordugâh”! Kampüs esasen garnizon veya açık arazide kurulan kışla anlamı taşıyor. 1950’lere kadar sadece askerî anlamı ile kullanılan kelime, ABD’de Princeton üniversitesi tarafından bugün bizde de câri olan mânası ile kullanılmış ve zamanla yaygınlaşmış.

Türkçenin “kampüs”e ihtiyacı var mı? Dil Kurumu da bir zamanlar böyle düşünmüş olmalı ki, “yerleşke” kelimesini icad etmiş. Buna tam tabiriyle “uydurmuş” dememiz gerekiyor. “Yer” köküne, -leşke eki getirilerek yapılan bu kelimede, asıl mesele ekte.

Türkçede böyle leş-ke/laş-ka eki taşıyan kelimeleri arıyoruz, ama pek bulamıyoruz. O zaman “türkçede ya böyle bir ek yok ya da işlek bir ek değil” diyoruz.

Dil Kurumu’nunki her zamanki “ben yaptım oldu” mantığı!

Şimdi Türkiye’de üniversiteler ikiye ayrılıyor: Kampüsler ve yerleşkeler! Üniversite binalarının toplu adlandırmasını, tarihimizden aramak daha doğru olmaz mıydı? En köklü üniversitemiz olan İstanbul Üniversitesi kuruluş yılı olarak Fatih medresesini alıyor. Dolayısıyla, ad belli: Külliye!

Eğitim-öğretim amaçlı yapıların tamamı, bu kelime ile ifade edilebilir. Esasen, külliyelere önce “imaret” denirdi. Mimarî yapılar topluluğu böyle adlandırılır. Tabiî kelimenin “mamurluk, bayındırlık” anlamı da var. İmaret kelimesi zamanla, imaret içinde yer alan aşhaneyi, yoksul aşhanelerini ifade eden bir anlam kazanmış ve bu yüzden “külliye” tercih edilmeye başlanmıştır. Bu arada, “manzume” kelimesinin de aynı anlamda kullanılabileceğini hatırlatalım. “Manzume”, bir bütün meydana getirmek üzere bir araya toplanan şeylerin tamamı, demek.

Bu isimlendirme meselesinden sonra “Ankara’da (80 yıl içinde) bu kaçıncı başbakanlık binası” sorusunu sormak durumundayız. Hâlâ ayakta duran üç başbakanlık binası var. Birincisi, tarihî vilayet binasının karşısında, uzun zaman Maliye Bakanlığı olarak kullanılan bina. İkincisi, yine uzun süre Sayıştay olarak kullanılan ve şimdi Kültür Bakanlığı’na geçen Ulus’ta ilk Meclis’in altındaki yapı.

Üçüncüsü de halen kullanılan Kızılay’daki yapılar topluluğu... Bu arada, onun beş yüz metre kadar batısında bulunan DPT binasının da aynı maksatla kullanıldığını hatırlatalım.

Bu yapıların hiçbiri caddeden, sokaktan yalıtılmış binalar değil. Halkın yolu katedip, kaldırımı çıkıp ulaşabileceği cinsten yapılar. Bir aralar, Bülent Ecevit’in son başbakanlığında, başbakanlığın bulunduğu sokak, yaya ve araç trafiğine kapatılmıştı. AK-Parti iktidara geldikten sonra, yapılan ilk işlerden biri, şehrin sokağını, halka ve araçlarına açmak oldu. Elbette kontrollü olarak.

Birleşik Kırallığın, yani İngiltere’nin başbakanlık binası, bir cadde üzerindedir ve yanılmıyorsan, Downing Sokağı 10 numara olarak bilinir; kim bilir kaç yüzyıldır. İngilizlerin parlamentosu da her halde 400 yıllık filandır. Milletvekilleri bugün sığmamakla beraber, genişletilmesi veya yeni bir bina yapılması düşünülmemektedir.

Ya ABD’nin Beyaz Saray’ı kaç yüz yıllık? O da üç yüz yılı bulan bir geçmişe sahip.

Bunlara bakarak, habire meclis binaları, bakanlık binaları, başbakanlık binaları yapmanın ne anlama geldiği üzerinde de düşünmemiz gerekir.

İki Almanya birleşince, Başkent Berlin’e taşındı ve orada yeni bir başbakanlık binası yapıldı. Tarihî yapılar arasında, “ben varım” demeyen, modern tarzda, sade fakat iddialı bir başbakanlık binası! Tabii ünlü mimarların elinden çıkmış.

İşi sadeliğe getirdik. “Yeni binanın güvenliği yanında ihtişamı da ihmal edilmemiş olmalıdır”, diye düşündüğümüzden. Bina için “Selçuklu mimarisinin izlerini taşıyacağı” ifadesinden bunu çıkarabiliriz.

(Yarın devam edeceğiz)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi