Mustafa git başımdan...
Mevcutları yetmiyormuş gibi, bir de ‘Mustafa Mutlu sorunsalı’mız oldu. Hadi hayırlısı olsun bakalım.
Mustafa’nın ‘terbiyesizce’ saldırılarına cevap vermeden önce ufak bir tereddüt yaşamıştım.
Bu arkadaşın sataşacak yer arayan ve elini verdiğinde kolunu kurtaramayacağın bir üslubu var.
Biraz da ‘ey’ makamında ünlüyor.
Tehlikeli olabilir.
İyisi mi, kendi haline bırakmak...
Fakat ben kaşındım, Mustafa’ya rüşt ispat edeceği fırsatı tanımış oldum.
Meğer o güzel ve acıklı bakışların altında bir ‘polemik canavarı’ gizliymiş.
Neyse, pişman değilim. Böyle böyle kendilerini ele veriyorlar.
Gelgelelim, sataşacak yer arayan Mustafa hem tartışıyor göründüğü konuları bilmiyor, hem bilmediğini bilmiyor, hem de okuduğunu anlamıyor. Kendisine ‘Ergenekoncu’ demişim.
Bir de öfke küpü...
Ezberlediği ve mazmunlaştırdığı lafları peş peşe sıralamak, ‘ey’ makamında ünlemek dışında öte dişe dokunur bir şey söylemiyor ama iyi küfrediyor:
Buyurun okuyalım:
Ey kendini ve beni bilmez ama ‘her şeyi bilir’ yazar kılıklı ‘dava’ adamı...
Ey sahte şövalye...
İddianı ispat etmezsen alçaksın, kalleşsin, iftiracısın, namertsin!
Hodri meydan, bay iktidar yağcısı!
İşte, (kendi ifadesiyle) 12 Eylül’e karşı çıkan; bizler postal yalarken on binlerce aydının işkenceden geçirilmesine, öldürülmesine, yargısız tutuklanmasına, sürgün edilmesine isyan eden Mustafa...
Kalitesi de bu...
Ertuğrul özkök bu arkadaşın üzerinde dursun bence; aranan Emin çölaşan niçin yavru Vatan saflarından çıkmasın. Nitekim çıkmıştır.
Mustafa, olabildiğince serinkanlı ve ‘olgu’yu anlamaya çalışan yazımdan dolayı beni mahkemeye vereceğini söylüyor.
Kendisine hakaret etmişim... Bu hakaretlerimi aşağıladığım ve darbeci ilan ettiğim mahkemelerin huzurunda bana yalatacakmış... Yalatmazsa şerefsizmiş.
Görüyor musunuz ‘Şark kurnazı’ mantığını.
Şimdiden mahkemeyi bağlıyor.
Demek istiyor ki, ‘Ey hakimler, huzurunuza gelecek bu adam sizi hem aşağılıyor, hem de darbeci ilan ediyor. Gereğini yapın.’
İlk yazısında da benzer bir ihbar cehdi vardı.
Hadi bunu kendi ‘aydınlık ve demokrat vicdanında’ telif etsin.
Ben ona küfretmeyeceğim (elimden gelmediği için değil, ‘üslubu beyan ayniyle insandır’ düsturunu benimsediğim için), mahkemeye de vermeyeceğim.
Fakat, 12 Eylül’e karşı çıkan, on binlerce aydının işkenceden geçirilmesine isyan eden ‘polemik canavarı’ Mustafa hiç kıvırtmadan, dürüstçe, anlaşılabilir bir üslupla cevap versin:
Bir fişleme mekanizması olarak çalışan 28 Şubat’a da karşı çıkmış mı?
Bu sürecin banka soygunlarıyla ilgili tek satır yazmış mı?
Patronu Cem Uzan’la ilgili hangi bilmediğimiz gerçekleri ortaya çıkarmış?
Niçin ‘Andıç’ları ve ‘akreditasyon uygulaması’nı dert edinmiyor?
POAŞ’ı neden yazmıyor?
İmar izni için darbe kovalayanları niçin kalemine dolamıyor?
Her türlü anti militarist kalkışmaya isyan eden celadetli kalemi, sıra ‘e-muhtıra’ ve ‘367’ saçmalığına gelince neden susuyor?
Danıştay ve Yargıtay Başkanlar Kurulu bildirisinde, Anayasa Mahkemesi’nin müdahalesinde gerçekten bir ‘sorun’ görmüyor mu? (Bir mahkeme, ‘parlamento üstü siyasi erk’ işlevi görebilir mi? Kural ihdas edebilir mi? İhdas ettiği kuralları dogmalaştırabilir mi?)
Ergenekon bombalarının menşeini niçin merak etmiyor?
Hadi davanın sonuçlanmasını, sanıkların suçlu bulunmasını bekliyor.
İyi de ediyor...
Peki, sonuçlanmamış davalar hakkında (örneğin ‘kapatma davası’ hakkında) neden ceffelkalem gidiyor?
Bu soruların cevabını bana vermesi gerekmez.
Kendi kendine yanıtlasın.
Bir de, mümkünse, yakamdan düşsün.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.