Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Nefret söylemi suçu

Nefret söylemi suçu

“Nefret söylemi suçu” diye bir suç olabilir mi?

Misal: Euzubillahiminişşeytanirraciym! Taşlanan (Lanetlenen) Şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım.. Bu Şeytanı aşağılayan ve ona karşı saldırıyı (Taşlamayı) öğütleyen kışkırtıcı bir ifade değil mi? O zaman ne olacak?..
Bu ülkede halk arasında Yezidiler olarak bilinen Yazidi / Ezidi’ler yok mu? Ya da doğrudan Satanistler yok mu? Eğer sınırlar geniş tutulursa “Yezide lanet” bir nefret söylemi olarak görülemez mi? Burada bir denge noktası bulunmazsa, nefret söylemi tartışması, eleştiri hürriyetinin özüne zarar verecek boyutlara ulaşabilir..
Nefret etmek, ilenmek, lanet etmek sözlüklerden çıkartılmalı mı? Mesela “Kahhar” adı Esma-i hüsnadandır. Allah (cc) kitabında birilerini “Kahhar sıfatı ile kahredeceğini” söylüyor.. Bir ülke yönetimi, bir topluluk bu fiilleri işliyorsa, din yorumcuları, buna işaret eden bir açıklama, dini kuralların hayatlarındaki karşılığı üzerine örnek verecek olursa ne olacak?
Mesela “Haçlı” demek, ya da “Mürteci” demek, bir nefret söylemi olarak algılanamaz mı?
Sahi, mesela “Dinle ey İsrail” diye başlayan Tevrat ayetleri ne olacak.. Yahudileri sadece “ötekiler” lanetlemiyor ki, Hz. Musa’nın Tur-u Sina dönüşü kavmine söylediklerini bugüne kadar kim söyledi İsrailoğullarına!
AİHM kararlarına göre bir eleştiri alışılmışın dışında rahatsız edici, şok edici de olabilir.. Peki bunun denge noktası ne olmalıdır? Öte yandan, STK temsilcilerinin, basın görevlilerinin, kanaat önderlerinin genişletilmiş eleştiri özgürlüğü, kamu otoritelerinin artırılmış tahammül yükümlülüğü vardır. Normal iki kişi arasında suç olan bir ifade, kamu otoritesi ve STK temsilcisi ya da gazeteci arasında kullanılmışsa, suç oluşturmayabilir.. İfadenin şiddeti somut bir gerçek ya da açık ve yakın bir tehlike karşısında duyulan acı ve öfkeyle kıyaslanmalıdır.
Öfkeli tepkide amaç bir haksızlığa karşı çıkmak, bir tehlikeye karşı tepki ya da kamu yararını öne alan bir tavırla ilgili ise, eleştiri sınırları daha geniştir. Silahsız ve saldırısız kitlesel gösterilerde, eğer açık ve yakın bir tehlike fiili oluşturmuyorsa bu sınır, gösteri ilgili olarak daha da geniştir.. Kitle psikolojisi sonucu heyecanlı ortamlarda sloganlar, pankartlar, abartıya daha elverişlidir.
“Bunların topunun canı cehenneme, bunların hakkından geleceksin” gibi afaki söylemler, olabilirlik karinesi açısından değerlendirilmesi gerekir..
Kayseri özelindeki davaya dönecek olursak, davanın nasıl açıldığı ayrı bir konu.. Arkası arkasına Kayseri ve Ankara’da dava açılıyor, Diyarbakır’da soruşturma sürdürülüyor.. Federasyon yetkilisi salondaki karşı tezahürat konusunda Emniyetten bir yardım talebinde bulunmamasına rağmen, polis bu işi üzerine vazife biliyor.. Sonra savcılık 3 gün içinde iddianame hazırlıyor.. Savcının adı Hacı Çam.. Savcı aynı hassasiyetle, babası ve nüfus memuru hakkında da dava açabilirdi mesela. “Hacı” devrim yasalarına göre “Hoca, şeyh, efendi, bey, paşa” gibi yasak bir kelime.. Üstelik bu yasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemez.. Bana kalırsa bu sürecin iyi takip edilmesi gerek.. Bu işi bu şekilde kim gündeme getirdi. Bu konu Kayserilileri çok rahatsız etmiş, hükümet de yerel yönetim de mülki idare de bu işten rahatsız..
Neyse! Dava başladığı gibi bitti.. Esasen, biz kendimize söylenmesini istemediğimiz bir şeyi başkalarına söylememeliyiz. Hemen belirteyim ki, doğduğumuz ana babayı, zamanı, toprağı, derimizin rengi ve cinsiyetimizi biz seçmedik. Bundan dolayı kimse kınanamaz. Herkesin dini de kendine.. Bir topluluğa olan öfkemiz bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmemeli. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı durmalıyız.. Biz başkalarının kutsallarına hakaret etmemeliyiz ki, onlar da bizim kutsallarımıza aynı şeyi yapmasınlar.. Onun için eylem biçimi ve sloganlarımıza daha fazla özen göstermeliyiz..
Kahrolsun İsrail derken ya da altı köşeli yıldızı yerlerde sürürken aslında bunların Hz. Yakub’un adı ve Hz. Davud’un mührü olduğunu da unutmayalım. Elbette burada kasdedilen İsrail, Mavi Marmara’daki haham da değil, İsrailli milletvekili de değil.. Gazze’ye bomba yağdıran siyonist rejim ve kadro.. Ama daha uygun tanımlamalar bulmalıyız.. Yoksa biz Al-i Muhammed (sav) yanında Ali İbrahim ve Ali İmran’a da salat ve selamda bulunuyoruz. İbrahim oğulları İsmail’in kardeşi İshak’ın oğlu Yakub, bir diğer adı İsrail olarak bir peygamberdir (O’na selam olsun). Eleştiri O’nun soyundan geldiği iddiasındaki bir halkın yaptıklarının, O’nun mirasına ihanet anlamı taşıdığı ile ilgilidir.. Musa(as)’ın lanetlediği fiillerle ilgilidir ve burada nefret söylemi, haksızlığa, zulme karşı duyulan öfkeyi ifade etmektedir ki, bunun ifade şekli, zamanı, toplumsal ilginin, kamuoyu oluşturma açısından Mediadik bir zemin olarak bir spor karşılaşmasının platform olarak kullanılması ile ilgilidir.. Örnek olayda, toplumsal ilgi, gerçeklik, Kayserili bir gencin bir insani yardım gemisi olan Mavi Marmara’da İsrail tarafından vurularak şehid edilmesi ile ilgilidir. Protestoya katılanlar bu şehidin akraba, komşu, arkadaş çevresidir. Duyulan acı ve gösterilen öfke ve tepki kıyaslandığında, biri fiili bir sonucu, ötekisi kınamayı ifade etmektedir ki, bu durum “nefret söylemi” ile açıklanamaz.. Burada savunulan, bir katliama karşı insanlık onuru ve barıştır.. Aksine nefret söylemi değil, bir terör eylemine karşı bir protesto sözkonusudur.. Belki söylenecek daha birçok söz vardı ama, yerim bu kadardı. Selâm ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi