AK Parti ile Gülen Cemaati
Türkiye'de çok sert bir demokratikleşme mücadelesi yaşanıyor. Darbeleri engelleme de, Ergenekon süreci de bu mücadelenin bir parçası...
Bu mücadelede başını AK Parti'nin çektiği, aralarında Gülen Cemaati, sol ve liberal demokratların olduğu Türkiye'nin dinamik güçlerinin çok katkısı var.12 Eylül 2010 referandumunun başarısı bu ittifakın bir sonucuydu.
Bu referandum, Türkiye'nin geleceğini inşa edecek dinamik güçlerle, geçmişini temsil eden statükocu güçlerin en zor sınavıydı. Bu temel güçler birbiriyle mücadele ederken, kendi içlerinde de bazen açıktan bazen gizliden bir çekişmeye giriyor.
Son günlerde AK Parti ile Gülen cemaati arasında ya da yine AK Parti'yle sol veya liberal demokratlar arasında yaşanan "kavga" da bu...
Aslında Türkiye'yi dönüştüren dinamik toplumsal kesimler arasında bu tür mücadelenin zaman zaman açığa çıkması sürecin sağlıklı gidişinin de bir işareti.Birilerinin beklediği gibi bu mücadelenin derinleşmesi hatta bir ayrılığa dönüşme ihtimali çok zayıf görünüyor.
Zayıf görünüyor çünkü demokratikleşme mücadelesi henüz tamamlanmış değil. Daha çok yol var.
Tam da bu nedenle geçen hafta Başbakan Erdoğan'ın Zaman gazetesinin 25'inci kuruluş yılı törenlerine katılması, AK Parti-cemaat gerilimi bekleyenleri hayal kırıklığına uğrattı.
Benzer bir sürecin Kürt meselesinde de yaşanması gerekiyor. Ancak, hükümetin güvenlikçi politikalara ağırlık vermesi, Kürt siyasi hareketinin de Türkiye'nin dinamik güçleriyle ittifak yerine boykot gibi ara formüller üretmesi, demokratikleşmeyi zora sokuyor.
Bu süreç siyaset dilini sertleştirdiği gibi, yeni anayasa yapma olasılığını da tehlikeye atıyor.
Demokratikleşme ve yeni anayasa için Türkiye'nin değişim sürecine uygun kucaklayıcı bir siyaset diline ihtiyacı var.
Türkiye'nin dinamik güçleri bunu başarmak zorunda... Kaybedenler kulübü üyeleri bu çelişkilerden medet umuyor ama o çelişkiler derin bir kırılma yaratmaz, hiç heveslenmesinler...