Darbelere giden yolda provokasyon geleneği
Provokasyon yani toplu tahrik, darbe yapmak isteyenlerin vazgeçemediği bir yöntemdir. Bu, Türkiyede de dünyada da böyledir.
Türkiyede 27 Mayıs sonrasının ilk darbesi 12 Mart 1971e uzanan yolu, kan ve gözyaşıyla pek güzel yıkamıştır kontrgerilla. Kültür Sarayının 27 Kasım 1970 gecesi yakılmasıyla kolları sıvar karanlık güçler. Hemen ardından Marmara ve Eminönü Gemileri bombalanarak batırılır. Bu eylemler basında komünistlerin marifeti olarak gösterilir. Bu gerekçeyle de İlhan Selçuktan Kemal Tahire kadar yazarlar, çizerler, düşünürler gözaltına alınır! Ziverbey Köşkü işkencehane olarak tarihe dipnot olarak da olsa geçer. Sonraki yıllarda Kültür Sarayı ve iki gemiye yönelik saldırıların kontrgerilla tarafından gerçekleştirildiği ortaya çıksa da günümüze kadar kimse yakalanmamış hatta en küçük bir ipucuna dahi ulaşılamamıştır!
Tarih 1 Mayıs 1977yi gösterdiğinde 500 bin kişi Taksimde toplandı. Kalabalık 1 Mayıs İşçi Bayramını kutlayacaktı. Toplananların dağılmasına çok az kala Intercontinental Otelinin (Marmara Oteli) odalarından, Pamuk Eczanesinin bulunduğu binanın üst katından ve Sular İdaresinin damından halkın üstüne sivil giyimli kişiler, uzun namlulu silahlarla ateş açtı. Gümüşsuyu Caddesinden gelen beyaz bir Renaultnun içinden de yaylım ateşi başladı. Bu katliamın bilançosu 34 ölüydü! Intercontinental Oteli, Şilide Allendenin devrilmesinde parmağı olduğu kanıtlanan ITT (International Telephone and Telegraph) şirketine aitti ve katliamdan kısa bir süre sonra satıldı! Otel 1 Mayıs 1977den üç gün önce kapatılmıştı; müşteri kabul edilmiyordu. Ancak 1 Mayıs sabahı bir grup yabancının da aralarında bulunduğu konuklar otele alınıyor ve aynı günün akşamı otelden ayrılıyordu. Sular İdaresinin üzerinde fotoğrafları çekilen kişiler polis tarafından yakalansa da hemen serbest bırakılıyordu! Büyütülmesi istemiyle adli tıpa gönderine fotoğraflarla polis telsiz bant kayıtları kayboluyordu. İddia çoktur 1 Mayıs 1977 katliamıyla ilgili ancak somut bir tek kanıt bulunamamıştır hala.
Daha sonra Kahramanmaraş ve Çorum katliamlarını yaşadık hep birlikte! Kahramanmaraşta 111 can yitirdik Çorumdaysa ölü sayısı elliyi geçti. Ve bu olaylar bizi rap rap rap 12 Eylül 1980 sabahına götürdü.
Bu katliamların bir tek sorumlusu bulunamadı; havada isimler uçuştu, hala da uçuşuyor. Ama kimse tutuklanmadı, yargı karşısına çıkarılmadı.
Hadi 12 Eylül olmuş, demokrasi bir kez daha ayaklar altına alınmıştı da kontrgerilla köşesine mi çekilmişti? Ne gezer! Gazi Mahallesinde 12 Mart 1995de bir kahvenin taranmasıyla başlayan olaylar Ümraniyeye yayıldı. Kahvenin taranmasını protesto eden ve cenazeleri kaldırmak isteyen halkın üzerine gene uzun namlulu tüfekler ateş açtı ve 22 kişi öldü. Gazı saldırısı, sonradan MGKya bağlı, Buhran Yönetim Merkezi adında oluşturulan bir birimin varlığını ortaya çıkardı; bu birimin acil müdahale yeteneği olduğu anlatıldı ama nereye niçin ve nasıl müdahale ettiği ya da edeceği ve de kimlerden oluştuğu açıklanmadı. Özel Tim üyelerinden kimilerinin fotoğrafları Gazi katliamı sırasında ellerinde silahlarıyla birlikte bazı gazetelerde yayınlandıysa da hiçbir şey yapılmadı bu kişilerle ilgili.
Şimdilerde Özel Tim görevlisi Ayhan Çarkının anlattığı, ev baskınları, bazılarının adlarını saydığı 91 faili meçhul cinayet, yüzlerce kayıp ve bütün bunlara ek olarak 3 binin üzerinde katili bulunamayan cinayet olayı, kontrgerillanın eylem hanesine yazılmalıdır. Ergenekon davaları hazırlıksız yakaladı karanlık güçleri peki kökünü kazıyabildi mi? Hiç sanmam...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.