Suriye, öfke ve dua!
Korktuğumuz başımıza geldi. Her gün onlarca kişinin hayatını kaybettiği, sivil ölümlerin Irak'ı andırdığı ve can yaktığı bir Suriye var önümüzde.
Hep, en kötüsü olmadan bir yol bulunur umudunu taşıdık. Bu yönde çaba harcandı da.. Ama nedense yetersiz gibi geldi bu çabalar. Zor da olsa, çözüm için diretilir, silah dışında bir yol aranır ve sonuç da alınabilirdi. Bunun sayısız örneği var... Bir ülkede, değişim için iç savaş dışında yöntemlere ağırlık verilebilirdi. Şu anki görüntü, rejimi değiştirmek için bu ölümlerin zorunlu olduğu gibi bir resim çıkartıyor ortaya.
Birçoklarının bir yol bulma amacında olmadığını, çözüm adı altında çatışmayı dayattığını, çatışmaya odaklı hesaplar yaptığını gördük bugüne kadar. Şam yönetiminin silah ve kana odaklanmış hükümranlık arzusu çıldırtıcı bir öfke kabarmasına yol açtı. Bu aşamadan sonra "ya hep ya hiç" sloganı dışında bir öneri, çıkış imkansız. Taraflar bilenmiş, asla geri adım atmama kararlılığında.
Beşşar Esad ve istihbarat rejimi; silah dışındaki çözümlere sadece kendini değil, içerideki tarafları, komşuları ve bölgeyi de kapattı. İnsanları öldürerek sindirme dışında hiçbir yönteme açık değil ve olmayacak. Bu akıl tutulması, Ortadoğu'da yeni bir kanlı hesaplaşmayı başlatırken, Irak benzeri yeni bir senaryoya da bizleri mahkum etti. Bu bir intihar girişimiydi ve Esad ekibi bunu yapıyor. Saddam ya da Kaddafi örneği ne ise aynısını tekrarlıyor. Bir tür feci son hazırlıyor. Hem kendi için hem ülkesi hem de Suriye halkı için.
Muhalefet, önce kitlesel gösterilerle başlattığı değişimi silahlı çatışmaya dönüştürdü, belki de mecbur kaldı. Muhalifler de geri adım atmayacak. Onlar için de tek çözüm Şam yönetiminin devrilmesi. Bunun dışında hiçbir ara formülü kabul etmeyecekler.
Rusya; BM Güvenlik Konseyi kararlarını Çin'le birlikte veto ederek, Atlantikçi güçlere karşı son birkaç mevzide tutunma arayışında. Şu an geri adım atmayacak gibi görünse de bir süre sonra, bizim bilemeyeceğimiz pazarlıklar sonrası, geri adım atabilir. Libya'da olduğu gibi...
ABD, Fransa ve Batı ittifakı, Suriye'de rejim değişikliği konusunda kararlı. Süreç her geçen gün daha şiddet odaklı olacak. Belki Güvenlik Konseyi devre dışı bırakılarak dolaylı bir müdahale şekli denenecek. Dün ABD ve İngiltere'nin büyükelçilerini geri çağırması bunun işareti olabilir.
Açıktan Suriye'ye saldırmak, Şam'ı bombalamak bölgede infiale neden olacaktır. İran'ı, Irak'ı, Lübnan'ı provoke edecek, Şii dünyasını ayağa kaldıracak, Körfez ülkelerinde ciddi istikrarsızlıklara neden olacaktır. Sadece Şiilerin değil, Sünnilerin de büyük bölümü, Şam gibi İslam başkentlerinden birine bombalar yağmasını hazmedemeyecektir.
Fransız ya da ABD savaş uçaklarından yağacak bombaların bu güzel şehri harabeye çevirmesi hepimizin acısını ve öfkesini katmerleştirecektir. Bağdat gibi bir kaderi Şam'a reva görmenin vebalini kimse üslenmeyecektir. İşte bu yüzden açıktan müdahaleden ziyade dolaylı, karmaşık bir yol denenecektir.
Bu yolun ne olduğuna dair bir çok spekülasyon var. Rejimi içeriden çökertmek, Suriye ordusunun merkezini dağıtmak, Saddam'a yapıldığı gibi orduyu etkisiz hale getirmek gibi. Ya da dışarıdan verilecek çok ciddi destekle muhaliflerin silah gücünü artırmak veya sivilleri koruma adına uçuşa yasak bölge ve tampon bölgeler oluşturmak gibi. Şu an için Sünnilerin hepsinin muhalefete katılmaması dikkat çekici. Halep'te neden bir isyan yok anlaşılabilir değil. Halep ayağa kalktığı anda işin rengi değişecek. Ancak Esad yönetiminin Nusayriler, Hristiyanlar bazı toplumsal kesimler tarafından desteklendiği unutulmamalı. Neredeyse nüfusun yarısının yönetime destek verdiği bilinmeli.
Bu durum, Suriye'deki gelişmeleri bölgedeki bütün değişimlerden ayrıştırıyor. Yani, iç savaş, kimlik savaşı üzerinden yürütülecek bu da Suriye'nin bölünmesi anlamına gelecektir. Belki de Esad yönetimi buna yatırım yapıyor şuan.
İran, ne pahasına olursa olsun, Suriye'ye ayakta tutma derdinde. Tahran biliyor ki; Şam düşerse Akdeniz'e kadar uzanan bölgede, İran'ın başını çektiği en tek dayanışma hattının beli kırılacak. İran, Batı karşısında çok daha zayıf, savunmasız halde kalacak.
Türkiye, ilk kez bir ülkede toptan değişim, rejim değişikliği istiyor ve bunu kendisinden umulmadık ölçüde açıklıkla sürdürüyor. Ankara; İran'dan Lübnan'a uzanan kuşağın kendisine Ortadoğu kapılarını kapatacağına inanıyor. Suriye, değişim sonrası başkalarının kontrolüne girerse Türkiye için Ortadoğu'nun kapıları kapanacak demektir.
İster oyun olsun ister, ister özgürlük mücadelesi isterse iç savaş. Bu aşamadan sonra haklı-haksız ayırımının, senaryoların çok da önemi kalmadı. Herkes tarafını ve pozisyonunu belirledi. Hatlar keskinleşti. İç çatışma üzerinden bölgesel çatışma, onun üzerinden de uluslararası çatışma söz konusu.
Bunlar ihtimal hesapları. Ama bir gerçek var ki, bütün hesapların üstünde. İçeride ve dışarıda hesap yapanların hepsinin planı ölüm üzerinden, kan üzerinden şekil alıyor. Suriye halkının kanı. Yıkılan evler, bombalanan semtler, kafa kesmeler, feryatlar.. İşte bizim durduğumuz yer, her şeyin üstünde tuttuğu şey budur. İnsan olmamız, vicdanımız ve çaresiz kalışımız...
Rejim elbette gitmeli, bu tartışılamaz bile. Ama Şam'a düşecek bombalar yüreklerimizi kanatır... Zaten kanıyor...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.