Gerçekten Ankara yoktan mı var edildi?
Hiçbir haber hiçbir gazeteciye gökten inmez. Haberleri gazeteciye birileri verir ya da sızdırır.
Bu haberin gazeteciye verilmesi ile ya örtülen bir olayın kamuoyuna duyurulması amaçlanır, ya da haberi veren kişi rakip gördüğü bir başka kişinin ya da rejimle uyumsuz bir kurumun zor durumda kalmasını amaçlar.
İyi gazeteci bu haberin kendisine neden verildiğini bilen ve "Atlatma haber yakaladım" diyerek sazan balığı gibi bu habere bilinçsizce atlamayan ve dolayısıyla da kullanılmayan gazetecidir.
"Siyaset-MİT-Yargı-Terör-Medya" sarmalında yer alan gelişmelere ilişkin "Atlatma haberler"in çokluğu, yukarıda yazdığımız gazetecilik mesleğinin gerçeklerini hep göz önünde tutmamızı gerektiriyor.
Yoktan mı var edildi?
Biz Cumhuriyet kuşakları "Ankara Ankara güzel Ankara" diye başlayan marşı ilkokul sıralarında söyleyerek yetiştik.
O marşın devamındaki "Yoktan var edilmiş ilk şehir sensin" dizesinin gerçek olduğuna da inandık bir bölümümüz.
Hatta bazılarımız Ankara'yı Hititlerden devraldığımıza inanmadık mı?
Oysa Ankara'yı da İstanbullular, yani son Osmanlılar kurdu.
"Osmanlı'da oyun bitmez" içerikli siyaset modeli Ankara'ya da taşındı.
Halk ağzında yüzlerce yıl dolaşan "Osmanlının yanında gözünü/ Kâtip yanında sözünü sakın" veya "Osmanlının gidişi/ Dalaşma ile her işi" söylemlerinin hangi gerçeklere dayandığını pek düşünmedik.
Hep doğal karşıladık
Cumhurbaşkanını korumakla görevli Muhafız Alayı'nın Çankaya'da Cumhurbaşkanlarını yaka paça derdest etmeleri geleneğinin, Topkapı Sarayı'ndan veya Yıldız'dan aktarılmış olabileceğini bile pek düşünmedik.
Bunun yerine bizim kuşaklar Ankara'da seçilerek iktidar olmuş kim varsa onun her işi yanlış yaptığını söylemeyi, yeğ tuttuk.
Varlık sebebi demokrasiyi sağlıklı tutmak ve siyasi partileri yaşatmak olması gereken Yüksek Yargı'nın, durmadan parti kapatmasını doğal karşıladık.
"Kürt Realitesi"nin siyaset alanı dışında bir askeri sorun olarak tutulması da, bize doğal geldi.
Böylece"Ben başbakan olsaydım tüm Kürt oluşumları ile diyaloga" girerdim diye başbakana akıl öğretirken de, Hükümetin bu diyalogu zaten başlatmış olduğunu öğrenip apışmadık mı?
Kim çalar kim oynar...
Şimdi de "Derin devlet"in henüz bitmediğini ve başbakanların da dikensiz gül bahçelerinde gönül eğlendirmediklerini öğreniyoruz.
"Derin Ankara"nın iktidarı seçilmişlerle paylaşmaya hâlâ hazır olmadığını bilerek, siyaseti yorumlamakta sayılamayacak kadar çok yarar var.
Ne demiş Gazali?
"Ne mahkûm orada belli ne hâkim Düğündür ki çalan kim oynayan kim"
Kısacası Ankara'yı anlamadan Ankara'da reform yapmaya çalışanları ileri geri yıpratmaya kalkışmayalım.
Turgut Özal'a çektirdiklerimiz yetmedi mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.