İçten içe kavga
Doğrusu, Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak denilirdi, ama bu kadarı da beklenmiyordu. Türkiyeyi idare edenlerin verdikleri görev gereği, terörü sona erdirmek maksadıyla görüşmeler yapan istihbarat mensupları ifade vermeye çağrıldı. Neticesi ne olursa olsun, şaşırtıcı gelişmeler yaşandığını söylemek mümkün.
En iyisinin, pencerelerden seyredip içlerine girmemek olduğunu kabulle; bu tartışmaların ağır bir bedeli olabileceği akla geliyor. Daha önce kamuoyuna sızan ya da sızdırılan ve terör örgütünün temsilcileriyle yapılan gizli görüşmeler bir daha okunduğunda kavganın çok erken başladığı söylenebilir. (Oslo görüşmelerinin metni için bkz.: Taraf, 9 Şubat 2012)
Bütün bu kavgaları, Türkiyenin sürdürdüğü terörle mücadeleden ayrı düşünmek yanıltıcı olur. Çeşitli vaadlerle başlatılan Güneydoğu açılımının iyi yönetilemediğini Türkiyeyi idare eden yetkililer de ifade ediyor. Açılımla yola çıkıldıktan sonra gelişen hadiseler, meseleyi çok farklı noktalara götürdü. Öyle ki, bir dönem açılımı destekleyenler prim yaparken, sonrasında karşı çıkanlar tasvip gördü. Bu gel-gitler arasında olan yine Türkiyeye oldu. Bir yandan kan akmaya devam etti, öte yandan hamaset prim yaptı.
Yargı, istihbarat teşkilatı, hükümet ve emniyet arasında yaşananlar Burası Türkiye, olur böyle hadiseler diyenleri bile şaşırttı. Siyasî iradenin görevlendirdiği kişilerin ifadeye çağrılması iktidara, bir bakıma Karar alırken yalnız değilsin mesajı da vermiş oluyor.
Bakınız, her şey nasıl bir anda herc-ü merc olabiliyor? Başbakanın Salı günü TBMM Grup Toplantısında yaptığı konuşmayı hatırlayın. Değil muhalefete, komşu ülkelerin idarecilerine bile düzen veriyordu. Aradan bir iki gün geçince yargı cenahından atılan yeni bir adım gündemi tamamen değiştirdi. Hükümet, memurlarına sahip çıkıyor ama yine de bir belirsizlik var.
Bütün bunlar Türkiyede sistemin sağlam temellere oturmadığını göstermez mi? Özel yetkili savcıların aldığı bir karardan, ilk bakışda daha üst seviyede olan yöneticilerin haberi olmuyor. Önce inkâr, sonra ikrar, kabul ve doğrulama geliyor. Vatandaşın, yaşananlar karşısında kafası karışmakla kalmıyor, işin içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
Yaşanan son kavgayı yorumlayan Ahmet Altan şöyle demiş:
(Başbakan Erdoğan) Ben devlete sahibim dedikçe skandaldan skandala sürükleniyor. Biz Erdoğanı boşuna eleştirmiyoruz, burada devlete sahip olunmaz, burada sahip olunacak bir devlet yok, burada hukuka ve demokrasiye sahip olunur ve hukuk çizgisi içinde bir devletin temeli yeniden atılır. Erdoğan on yıllık iktidar serüvenine bir baksın, ne zaman AB kriterlerini benimsediyse kazandı, ne zaman AB kriterlerinden uzaklaştıysa onun da ülkenin de başı belaya girdi. (...) Bu dağınıklıktaki bir devletin ne zaman ne yapacağı bundan sonra hiç belli olmaz. Bir an önce bu devleti hukuk çizgisinde toparlamazsa, her gün yeni bir skandalla, yeni bir faciayla karşılaşırız. (Taraf, 9 Şubat 2012)
Türkiyede adil bir sisteme ihtiyaç var. Adaleti, sistemin temeline yerleştirecek adımlar atılmadıktan sonra kişilerin ve kurumların iyiliği yeterli olmuyor. Sistem öyle sağlam ve adil olmalı ki, kötülerin elinde bile iyi neticeler versin. Türkiyeyi idare edenler önce bunu sağlamalı. Bu yol da, Kopenhag Kriterlerinden, AB üyeliği yolundan geçiyor, Ankara Kriterlerinden değil...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.