Ara rejim başbakanı
Mesut Yılmaz, Avrupa Parlamentosu’nda ‘Türk generallerinin ülkeyi yönetmek arzusu yok. Ama bölücülük ve irtica tehlikesi devam ettiği sürece askerin kışlasına dönmesi beklenemez’ demiş. Bir de Japon modeli liberal parti kuracakmış. Bu parti, güçlü liderlik gerektirmeyen, yelpazesi geniş ve uzlaşmacı bir oluşum olacakmış.
12 Eylül lideri Kenan Evren’in referansıyla özal hükümetinde bakan olmuş, 28 Şubat komutanlarının desteğiyle başbakanlık koltuğuna oturmuş ve hep ara rejim bekçiliğine soyunmuş bir siyasetçi yine iş başında. Güya, asker selamıyla siyasetteki boşluğu doldurmaya talip.
Bir başka yeni gelişme, 2001 krizinden sonra ABD’den ekonominin başına getirilen ve Ecevit sonrası masa başında merkez solu yeniden yapılandırma senaryosuna dahil edilen Kemal Derviş’in TüSİAD maharetiyle sahaya sürülme çabası. Hürriyet dün Yılmaz’ın yeni partisini tanıtırken, Vatan ‘Derviş Dönüyor mu?’ diye sordu. Gerçi Derviş siyasetle ilgisi olmadığını açıkladı ama anlaşılan kendini pek rahat bırakmayacaklar.
Yeni hesap şu; Anayasa Mahkemesi AK Parti’yi kapatacak! İstifalar olacak! 28 Şubat sürecinde olduğu gibi Mesut Yılmaz veya benzer bir ismin başkanlığında ‘milli mutabakat hükümeti’ kurulacak! CHP ve MHP içeriden veya dışarıdan bu hükümete destek olacak! Erdoğan ve bazı bakanlar hakkında Yüce Divan süreci başlatılacak! Bu arada sağda ve solda yeni oluşumlar hızlandırılarak seçim takvimi açıklanacak!
Mahşerin üç atlısı
Son 5 yılda 2 kez ara rejim hükümeti hazırlığı yapıldığını 15 Haziran 2007 tarihli yazımda dile getirmiştim. Şimdi üçüncüsü deneniyor. Biraz daha geriye gidersek, bu sayının arttığını görürüz. özellikle TüSİAD, Mesut Yılmaz ve kışla üçlüsünün birlikteliği, yakın siyasi tarihin önemli olgularındandır.
Biraz hafızalarımızı zorlayalım ve 12 yıl öncesine dönelim. 28 Şubat sürecine ismini veren 28 Şubat 1997 tarihli MGK toplantısından yaklaşık 2.5 ay önce TüSİAD’ın 11 Aralık 1996 günü Atina’da gerçekleştirdiği toplantının gizli gündemi, Refahyol yerine kurulacak milli mutabakat hükümeti formülüydü.
Mesut Yılmaz ise sinyali daha önce çakmıştı. Sabah Gazetesi’nde (2 Ekim 1996) yayınlanan demecinde şöyle dedi: ‘Bugün Türkiye son derece kritik ve tehlikeli ortamda bulunuyor. Benim de darbe hareketlerinin oluşturulmasına ilişkin çalışmalar hakkında bilgim var.’
Yılmaz, MGK’nın 28 Şubat toplantısından kısa süre önce de şöyle konuştu: ‘Pompalı tüfek satışlarında büyük artış var. Bu pompalı tüfekler özellikle Konya’da üretiliyor, Refahlılar durmadan silahlanıyor.’
Kısa süre sonra 20 Nisan’da (1997) Yılmaz’ın şu sözleri medyada tartışma konusu oldu: ‘Size müjde. Bayramdan hemen sonra bu hükümet yoktur. Falcılık yapmıyorum, bilerek söylüyorum.’
Huyundan hiç vazgeçmedi
3 Kasım 2002 seçimlerinden önce Ecevit başkanlığında DSP, MHP ve ANAP hükümeti işbaşındaydı. Yılmaz kabinedeydi ama boş durmuyordu. Mart (2002) ayında Yılmaz’a atfen basına şu sözler yansıdı: ‘Orduyu silkeledik, sıra MHP’de.’
Bahçeli hemen Yılmaz’ı aradı: ‘Bunlar doğru mu?’ Yılmaz: ‘Kahve içmeye gelirseniz daha rahat konuşuruz.’ İki lider daha sonra kahvede bir araya geldi ama Yılmaz, iddiayı yalanladı. Bahçeli ise Yılmaz’a hep kuşkuyla baktı.
4 Temmuz 2002 günü Doğan Medya Grubu’nun Almanya’daki baskı tesislerinin açılışına Yılmaz ile çiller’in birlikte katılmasını ‘hükümeti düşürmeye’ yönelik girişim olarak değerlendiren Bahçeli, bu oyunu bozmak için 3 Kasım’da erken seçim istedi.
Seçim kararı alındıktan sonra DSP dağıldı, Kemal Derviş ekseninde ‘sosyal liberal sentez’ ismiyle yeni oluşum denendi. Masa başındaki bu siyasi proje Derviş’in CHP’yi tercih etmesiyle hayal kırıklığına dönüştü ama ANAP ile DSP’den kopanların kurduğu YTP’nin öncülüğünde neredeyse seçim tarihine kadar ‘milli mutabakat hükümeti’ girişimleri devam etti.
O günlerde DYP-ANAP-YTP-SP, DYP azınlık, MHP-DYP azınlık, DSP azınlık, DSP-ANAP-DYP-YTP-SP ve lidersiz hükümet gibi çok sayıda hükümet senaryosu konuşuldu. Niyetleri, erken seçim tarihini erteletmek ve yeni hükümetle en az 1 yıl daha yola devam etmekti. O nedenle milletvekili borsası açıldı, partiler arası trafik yoğunlaştı.
Gönlünde bakanlık vardı
Daha önce yazmıştım, tekrarlamakta yarar var. Saadet Partisi Adana Milletvekili Ali Gören, o tarihlerde partisinden istifa gerekçesini şöyle açıkladı: ‘ülkesi ve halkı için önemi, önceliği ve özelliği bulunan bir çalışmaya katkıda bulunmak için istifa ediyorum.’ Gazeteciler soruyor: ‘Bağımsızlardan oluşan bir hükümette mi yer alacaksınız?’ Gören’in cevabı gizemli: ‘Bu çalışmanın ne olduğunu anlatmaya yetkili değilim.’ Yıllar sonra ortaya çıktı ki, Gören’in kafasındaki hesap böyle bir hükümette Sanayi Bakanı olmakmış.
Ne yapacaksınız; Milli iradenin şahsında tecelli edemeyeceğini düşünenler devlet iradesine yaslanıp ara rejim başbakanlığına veya bakanlığına soyunabiliyor. Millet ders vermekten usandı, onlar ara rejim bekçiliğinden usanmadı.
Mesut Yılmaz, ‘Asker kışlasına neden dönsün ki’ diyor. Vatan ‘Derviş dönüyor mu?’ diye sorarak zihinleri bulandırıyor. TüSİAD, ‘kurumsal çoğulculuk’ adı altında milli iradeyi devlet tabanında paylaştırıp yeni anayasa için konvansiyon öneriyor. Kimileri yeni hükümet için milletvekili avına çıkıyor.
Ama hiç önemli değil, bir sandık mesafesi kadar hükümleri var.