İkna odaları yetmez, anlayış lâzım
Star’ın ‘ikna odası’ deneyiminden geçtiği tespitinde bulunduğu yazar, görüştüğü savcıların ‘kendilerine haksızlık edildiğine inandıklarını’ yazmıştı. Sinirliymişler. Yazar öyle ikna olmuş ki, dinlediklerini, yanlarından ayrıldığı andan beri çıktığı sayısız televizyon programında anlatıp duruyor.
Polisler de bir başka yazarla konuşmuş, yürüttükleri operasyonların başarısından, yaptıklarının sürekli takdir edildiğinden söz etmişler. Yazar, “Ne suç işledikleri konusunda şaşkınlar” diye özetlemiş ruh hallerini...
On gündür kamuoyu gündemini meşgul eden MİT eksenli tartışmanın bir tarafını oluşturan savcılar ve polislerin görüşleri, bilgi ve belgelerle besledikleri gazetecilerin yazdıklarından dolaylı olarak biliniyordu aslında; bu defa doğrudan görüş aktarma yolunu tercih etmişler.
Görüşlerini okudum, savunmalarına kulak verdim, konunun özünü kavramakta sorun yaşadıklarını fark ettim.
Ülkemizin yakın geçmişinde yaşanan yanlışlıklarla ilgili ‘Ergenekon’ ve ilintili davaları aynı savcılar ve polislerin gayretleri bugünlere taşıdı. Olağanüstü titiz bir çalışmayla gizliliklerin üstünü açmaya, irtibatları kurmaya ve varolan yapıyı hukuki yönden değerlendirmeye çabalayanlar da onlar. Buna hiç kuşku yok. Bu sebeple de toplumun kendilerine teşekkür borcu var.
Anlayamadıkları şu: Kolluk gücü ve yargı olarak görevleri yasalarla sınırlıdır. Davaları yasal düzenin gereklerine uyarak ele alabilirler. Nasıl yasalarda bulunmayan suçlar icat edemez, delil imal edemezlerse, aynı şekilde kendilerine çizilmiş sınırların dışına da çıkamazlar. Beğenmeseler de hükümetlerin icraatlarına, devlet adına yürütülen politikalara müdahale edemez polisler ve savcılar...
O politikaları etkilemeye kalkışamazlar.
Şimdi anlamakta zorlandıklarını ifade ettikleri olaylar, siyasi iktidar tarafından yetkisine müdahale olarak görüldüğü için çıktı. Devletin karar alma mercilerinin onayından geçirdiği bir dizi ‘politika’ uyguluyor hükümet; bunun için eli altında bulundurduğu güvenilir bürokratları görevlendiriyor. Polisler ve savcılar, öyle anlaşılıyor ki, izlenen politikayı beğenmiyor veya görevlendirilen bürokratlara güvenmiyor.
Beğenmeyebilir, ancak izlenen politikayı veya o politika sonuç getirsin diye devlet adına görev üstlenmiş bürokratları kendiliğinden harekete geçip yargılayamazlar. Buna kalkışırlarsa yetkilerini aşmış olurlar.
Yetki aşımı da, herhalde söylemem gerekmez, hukuki sonuçlar doğurur.
“Elimizde kanıtlar var” diyormuş polisler; savcılar da öyle diyor... Kanıtların dava konusu edilebilmesi için izlenecek prosedür yasalarda yazılı; onlara uyulduğu taktirde şimdi düştükleri durumun yanından bile geçilmezdi. Oysa ne gördük? Tartışma o boyuta vardı ki, savcıları savunurken “Belki de kanıtları Mossad üretti” diyen yorumcu bile çıktı.
Hukuk ‘hak’ ile akraba bir sözcük; hukuk alanında çalışanların (buna kolluk kuvvetleri de dahil) her fiillerinde haklı olmaları gerekiyor. Cezai konularda yasal alanda varolan boşluk ve çelişkili durumların suçlanan kişilerin lehine yorumlanması da bir hukuk kuralıdır.
Uluslararası arenada her geçen gün artan bir tempoyla eleştirilmesine yol açan yargının bazı tasarruflarını hiç yüksünmeden göğüsledi bugünkü hükümet; bu da unutulmasın...
Tıpkı polisler ve savcıların ‘Ergenekon’ sürecine muazzam katkılarını bizlerin de unutmamamız gerektiği gibi...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.