Biz de güvence istiyoruz...
Türkiye Cumhuriyeti’nde Başbakanlık yapmış, muhtıralara maruz kalmış, demokrasi dışı güçlerin istiskaline uğramış zat, ‘güvence verilirse, kışlada kalması gerekenlerin, kışlada kalacaklarını’ söylüyor.
Bir kısım basın da, bu her tarafından dökülen açıklamayı, ‘sağduyulu çıkış’ diye çılgınca alkışlıyor.
Nedense, alttan alması, huzursuzluk çıkarmaması, sağduyulu davranması istenenler, hep, sivil siyasetçiler oluyor.
Bugüne kadar hiç de alttan almamış, sürekli huzursuzluk çıkarmış, sağduyulu davranmayı aklına dahi getirmemiş, buna rağmen bir de güvence isteyen ‘kurumlara’ itiraz eden yok.
Bu kadar darbe...
Bu kadar muhtıra...
Bu kadar darağacı...
Bu kadar Andıç...
Kimse, asıl görevi sınırları korumak olan kuruma, ‘Niçin demokratik normale karşı çıkıyorsunuz? Niçin sivil siyasete müdahale ediyorsunuz? Ne hakla? Niçin ikide bir ara rejim hükümeti dayatıyorsunuz? Niçin sandıktan çıkan sonuca rıza göstermiyorsunuz?’ diye sormuyor.
Dün Taraf gazetesi yayınladı...
Sarıkız ve Ayışığı çalışmalarını tahkim eden son Andıç belgesine göre, kamuoyunu TSK çizgisine çekmek üzere bir ‘eylem planı’ hazırlanmış.
Bu iş için bazı sanatçılardan, öğretim görevlilerinden, medya organlarından, yargıdan ve birtakım sivil toplum örgütlerinden destek alınacakmış.
Kime karşı?
Halkın seçtiği parlamentoya ve en nihayetinde bu parlamentodan çıkan meşru hükümete karşı...
Sürekli ‘sağduyu’ ve ‘itidal’ çağrısı yapanlar burada bir anormallik görmüyor mu?
Eski Başbakan bu işe ne diyor?
Peki, ‘laiklik’ söz konusu olduğunda en sıradan ‘internet çıktısı’nı bile allayıp pullayıp iddianamesine dahil eden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Bey’imiz niçin rejime, sisteme ve demokratik normale kasteden girişimler karşısında suskunluğunu koruyor?
Bir kısım basın neden oralı değil?
Canları sıkıldıkça ‘yüzde 47 hoyratlığı’ diye yazı yazanlar, ‘azınlık hoyratlığı’na karşı neden seslerini yükseltmiyor?
Eski entelektüel, yeni külhan arkadaşımız niçin arka sıralara kaçıyor?
Son beş yıl içinde, iki darbe girişimi yaşadık. Andıç’lar hazırlandı. İnsanlar fişlendi. Parlamentodan çıkan hükümet sürekli ‘darbe’yle korkutuldu. Eski YöK Başkanı çıktı, Cumhurbaşkanı’na suikast imasında bulundu. Yargı bildirileriyle parlamento sürekli istiskal edildi. çeteler kuruldu. Suikastler düzenlendi. Gazete bahçelerinde ‘dost bombalar’ patlatıldı.
Bütün bunlar, üstelik, gözlerimizin önünde oldu.
Eski Başbakan, demokratik sistemin bekası için, birilerinin ‘ikna edilmesini’ istiyor.
Bizim de bazı ‘sonuçlar’ konusunda ikna olmamız gerekiyor.
Biz de güvence istiyoruz.
Bundan sonra darbelerle, muhtıralarla, ara rejim yönetimleriyle, özellikle de ara rejim Başbakanlarıyla karşılaşmak istemiyoruz.
Her kurum görevini ve sınırlarını bilmeli... Hukuka riayet etmeli...
Herkes sandıktan çıkan sonuca katlanmalı ve ‘oyunbozanlık’ yapmaya kalkışmamalı.
Ya bu ‘oyun’u kurallarına göre oynarız, ya da topyekün yok olup gideriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.