Bizi yormayın kardeşim
Hayatımda ilk kez bir kurultay izleyecektim.
Hem yol gözümde büyüdü, hem de uçağa az binme kontenjanımı CHP için harcamak istemedim.
Çoraplı ayaklarıyla sandalyenin üzerine fırlayıp Yaşa varol Kılıçdaroğlu diye alkış ve tempo tutan tarafsız gazetecileri izlemek keyifli olabilirdi ama ne lüzum var... Bu işi köşelerinde başarıyla yerine getiriyorlar zaten ve daha çok keyif veriyorlar.
Hem de ne işim vardı elin bürokratik Ankarasında?
Sevmediğim, ısınamadığım, Yahya Kemal misali dönüşünü kolladığım bir kent...
Daha az görmek varken, ne diye kullanmayacaktım bu fırsatı?
Son anda vazgeçtim...
Bu yazının konusu ufak ufak belirdiğine göre, CHPli okur kesimi kurultay hakkında üç beş kelam etmemi bekler...
Edeyim o halde:
Bir kere kardeşim, mesele kurultay sözcüğünde odaklanıyor.
Elalem aslanlar gibi kongre toplarken, siz durup durup kurultaya gidiyorsunuz.
Neden?
Hadi kurultay sözcüğünü çok seviyorsunuz, lügatinizden eksik etmiyorsunuz... Peki, neden aynı öz Türkçe hassasiyetiyle Kamubuyrum töz bölemi ve saylav demiyorsunuz?
Deyin...
Halkla yakınlaşın...
Hem, sağ iktidarların akim bıraktığı dil devrimini yaşatmış, hem de natıkanız hakkında fikir vermiş olursunuz.
Peki, bu kurultayda ne olur?
Hususen izlemeyeceğim. Televizyonu da kapalı tutacağım.
Kemal Kılıçdaroğlu, muhalif delegelerin oturuma katılmama kararı karşısında ne yapar? Önder Sav, genel merkezin taarruzlarını nasıl savar? Deniz Baykal hangi cenahtan kafa çıkarır? Bir sonraki kurultayda neler olur?
Bilmiyorum.
Neden kurultaya gidildiğini de bilmiyorum.
Diyorum ya, izlemeyeceğim ve kafamı bu konulara yormayacağım.
Kurultaydan çıkacak kararların nelere yol açacağını, Kemal Bey ve Deniz Beyin durumlarını nasıl etkileyeceğini de bilmiyorum ve zaten merak da etmiyorum.
Kaldı ki, Kemal Bey durumunu sağlamlaştırsa ne olur, sağlamlaştırmasa ne olur...
Deniz Bey ve Önder Bey unsurları savuşturulsa ne olur, savuşturulmasa ne olur...
Tüzük, muhaliflerin istediği istikamette değişse ne olur, değişmese ne olur...
Benim açımdan kurultayın özeti şudur:
Eskiden, Bu iş İsmet Paşayla olmuyorcular vardı.
Eceviti bulup çıkardılar.
Sonra Ecevitle olmamaya başladı.
Derken Erdal İnönüyle, derken Murat Karayalçınla, derken Aydın Güven Gürkanla, derken Altan Öymenle, derken Hikmet Çetinle, derken Deniz Baykalla olmamaya başladı.
Sahne alma sırası bu kez Bu iş Kemal Kılıçdaroğluyla olmuyorcularda.
Ben de diyorum ki, kurultay toplayıp zaman ve enerji kaybetmeyin.
Bizi de yormayın...
Bu iş olmaz.
İster Baykalla, ister Kılıçdaroğluyla, ister Önder Savın gaipten bulup getireceği genel başkan adayıyla, isterse Hurşit Güneş, Mustafa Sarıgül, UJmut Oran, Metin Feyzioğlu, Muharrem İnce gibi apartta bekleyen değerlerle...
Kim gelirse gelsin...
Bu iş olmayacak.
CHP çünkü, solcu bir parti değildir.
Sosyal demokrat değildir.
Halkçı değildir.
CHP demokrasiyi devlet düşmanlığı olarak algılayan bürokrat totaliterliğin kendisini ifade edebildiği yegane siyaset kanalıdır ve halkla uzaktan yakından ilişkisi yoktur.
Budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.