Al sana Ataol
Kenan Paşanın devrisaadetinde, direnç odakları olarak bilinen neşriyata ve birtakım kanaat önderlerine aşırı ilgi gösterirdik.
Fikren kesişmediğimiz halde, cebimizde Cumhuriyet gazetesi taşırdık mesela.
Emre Kongara bayılırdık.
Sanatçı ve aydınların darbe karşıtı girişimlerini (Aydınlar dilekçesini mesela), çocuk dimağımızla bile, büyük bir fedakârlık olarak görürdük.
Hem de edebiyata vurmuştuk kendimizi...
Siyasi faaliyet yasaktı çünkü.
Bol çaylı, bol sigaralı, bol muhabbetli öğrenci evi sabahlamalarında şairlerden konuşurduk, şiirler okurduk, faşizmlere ve militarizmlere karşı tok ve erkek bir ses olarak tanıdığımız Ataol Behramoğluna minnet duygularımızı dile getirirdik.
Behramoğlu da az buz bir adam değildi hani...
Bize Bir Gün Mutlakayı, Bir Ermeni Generali, Bu Aşk Burada Biteri, Annem Yok Artıkı armağan etmişti... Dahası, imajcıl olmadan da, sade söyleyişle de büyük bir şiir kurulabileceğini ve şiirdeki İkinci Yeni ambargosunun (daha doğrusu vesayetinin) sona erdirilebileceğini göstermişti.
Behramoğlunu, ayrıca İsmet Özelden dolayı da seviyorduk.
İsmet Özelin arkadaşı, dolayısıyla bizim de arkadaşımızdı, bizim de şairimizdi ve aradaki bu hatır her şeyden önemliydi.
Süreç içinde ne oldu?
Behramoğlu hatır matır dinlemedi, gerici bir odağa yerleştirdiği İsmet Özele hakikaten de gerici muamelesi yapmaya başladı; kendi bilgisine, görgüsüne, cesametine bakmadan üstelik...
İsmet Özelle mektuplaşmalarını yayınladı mesela...
Bu mektuplardaki Ataol Behramoğlu şaşırtmıştır beni...
Bir insan, nasıl olur da, dünya görüşündeki geriliği, politik tercihlerindeki arızayı, şiirdeki sığ kavrayışı ele verirdi? Nasıl olur da kendisini böyle küçük düşürürdü? Bu basit sözlerin sahibi miydi Bir Gün Mutlakanın yazarı?
Behramoğlu buydu işte...
İlkel bir dünya görüşünü ilericilik, daha da kötüsü devrimcilik sanıyordu.
Fazlasını beklemek haksızlıktı...
Nasıl ki, Kenan Paşanın devrisaadetindeki direnç odakları, 28 Şubatın ucunu görünce ricat yolunu seçip asli hüviyetine dönmüştü, faşizmlere ve militarizmlere karşı tok bir ses bildiğimiz Ataol Behramoğlu da, mektuplarında ele verdiği siyasi istikameti izlemiş, kararlı bir 28 Şubat muhibbi olarak karşımıza çıkmıştı
Bunlar, meğer, darbelere karşı değilmiş...
Militarizmlerle de bir alıp veremedikleri yokmuş.
Hele, faşizan dayatmalarla hiçbir problemleri yokmuş...
Karşı oldukları şey, darbelerin öteki çocuklar tarafından yapılmasıymış.
Behramoğlu, önceki gün Cüneyt Özdemirin programına çıktı ve 28 Şubat darbesini desteklediği için asla pişman olmadığını söyledi...
Niye pişman değilmiş?
Çünkü, 28 Şubat 1997de askerler, Türkiye Cumhuriyetinin temellerinin, başta eğitim olmak üzere yıkılmasına, bozulmasına engel olmuşlar... Halkın oyları ile seçilmiş hiçbir iktidar, ülkenin temellerini oluşturan değerleri ortadan kaldırma hakkına sahip değilmiş. Bu nedenle, gerekirse darbe de olabilirmiş.
Behramoğlu, mahut iktidar döneminde ortadan kaldırılmış üç adet temel değer sıralayabilir mi bilmem ama lütfedip googlea girerse, desteklediği 28 Şubat sürecinde hangi demokratik ve hukuki ilkelerin paspas edildiğine ilişkin binlerce örnekle karşılaşacaktır.
Utanacak mıdır?
Sanmam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.