Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Al sana Ataol

Al sana Ataol

Kenan Paşa’nın devrisaadetinde, “direnç odakları” olarak bilinen neşriyata ve birtakım kanaat önderlerine aşırı ilgi gösterirdik.

Fikren kesişmediğimiz halde, cebimizde Cumhuriyet gazetesi taşırdık mesela.

Emre Kongar’a bayılırdık.

Sanatçı ve aydınların darbe karşıtı girişimlerini (“Aydınlar dilekçesi”ni mesela), çocuk dimağımızla bile, büyük bir fedakârlık olarak görürdük.

Hem de edebiyata vurmuştuk kendimizi...

Siyasi faaliyet yasaktı çünkü.

Bol çaylı, bol sigaralı, bol muhabbetli öğrenci evi sabahlamalarında şairlerden konuşurduk, şiirler okurduk, “faşizmlere” ve “militarizmlere” karşı tok ve erkek bir ses olarak tanıdığımız Ataol Behramoğlu’na minnet duygularımızı dile getirirdik.

Behramoğlu da az buz bir adam değildi hani...

Bize “Bir Gün Mutlaka”yı, “Bir Ermeni General”i, “Bu Aşk Burada Biter”i, “Annem Yok Artık”ı armağan etmişti... Dahası, imajcıl olmadan da, sade söyleyişle de büyük bir şiir kurulabileceğini ve şiirdeki “İkinci Yeni ambargosu”nun (daha doğrusu vesayetinin) sona erdirilebileceğini göstermişti.

Behramoğlu’nu, ayrıca İsmet Özel’den dolayı da seviyorduk.

İsmet Özel’in arkadaşı, dolayısıyla bizim de arkadaşımızdı, bizim de şairimizdi ve aradaki bu “hatır” her şeyden önemliydi.

Süreç içinde ne oldu?

Behramoğlu hatır matır dinlemedi, “gerici” bir odağa yerleştirdiği İsmet Özel’e hakikaten de gerici muamelesi yapmaya başladı; kendi bilgisine, görgüsüne, cesametine bakmadan üstelik...

İsmet Özel’le “mektuplaşmalarını” yayınladı mesela...

Bu mektuplardaki Ataol Behramoğlu şaşırtmıştır beni...

Bir insan, nasıl olur da, dünya görüşündeki geriliği, politik tercihlerindeki arızayı, şiirdeki sığ kavrayışı ele verirdi? Nasıl olur da kendisini “böyle” küçük düşürürdü? Bu basit sözlerin sahibi miydi “Bir Gün Mutlaka”nın yazarı?

Behramoğlu buydu işte...

İlkel bir dünya görüşünü “ilericilik”, daha da kötüsü “devrimcilik” sanıyordu.

Fazlasını beklemek haksızlıktı...

Nasıl ki, Kenan Paşa’nın devrisaadetindeki direnç odakları, 28 Şubat’ın ucunu görünce ricat yolunu seçip asli hüviyetine dönmüştü, faşizmlere ve militarizmlere karşı tok bir ses bildiğimiz Ataol Behramoğlu da, mektuplarında ele verdiği siyasi istikameti izlemiş, kararlı bir 28 Şubat muhibbi olarak karşımıza çıkmıştı

Bunlar, meğer, darbelere karşı değilmiş...

Militarizmlerle de bir alıp veremedikleri yokmuş.

Hele, “faşizan dayatmalar”la hiçbir problemleri yokmuş...

Karşı oldukları şey, darbelerin “öteki çocuklar” tarafından yapılmasıymış.

Behramoğlu, önceki gün Cüneyt Özdemir’in programına çıktı ve 28 Şubat darbesini desteklediği için asla pişman olmadığını söyledi...

Niye pişman değilmiş?

Çünkü, 28 Şubat 1997’de askerler, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin, başta eğitim olmak üzere yıkılmasına, bozulmasına engel olmuşlar... Halkın oyları ile seçilmiş hiçbir iktidar, ülkenin temellerini oluşturan değerleri ortadan kaldırma hakkına sahip değilmiş. Bu nedenle, gerekirse darbe de olabilirmiş.

Behramoğlu, mahut iktidar döneminde ortadan kaldırılmış üç adet “temel değer” sıralayabilir mi bilmem ama lütfedip “google”a girerse, desteklediği 28 Şubat sürecinde hangi “demokratik ve hukuki ilkelerin” paspas edildiğine ilişkin binlerce örnekle karşılaşacaktır.

Utanacak mıdır?

Sanmam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi