Hikmetten bîhaberiz, ne hikmettir!
Kurânın nurlu kelimelerinden olan hikmetin, hem birey, hem toplum, hem devlet, hem de genel olarak ümmet ve insanlığa yönelik cepheleri vardır. Aynı şekilde, (ekonomik açıdan bakıldığında) hem üretim, hem dağıtım, hem de tüketime yönelik açılımları vardır. Hikmet kavramı bünyesinde adâleti, riyâzeti, kudsiyyeti, infakı ve mârifeti de taşıyor.
Hikmeti, niyet, plân ve kararda bütün bilimsel verileri kullanarak optimaliteyi arama ve bulma süreci olarak tanımlayabiliriz. Veya aynı kapıya çıkacak şekilde, hikmeti, üretim, tüketim, dağıtım, iş organizasyonu, ferdî ve siyasal ilişkiler, ilmî karar ve faaliyetlerde her türlü hevâ, heves, temayül ve kitâbî olmayan gelenekten uzak durarak, objektif, tutarlı, aklî, bilimsel ve rasyonel hareket etme süreci olarak değerlendirebiliriz.1
Demek, okumak, düşünmek, ilim, akıl ve hikmet ile içtihad-yenilenmek, yazmak, kitabet bilhassa müminler için kâinat çapında bir değer taşıyor. Müslümanların, İslâmı bu perspektiften ele alıp ona göre hareket etmeleri derecesinde medenîleşip terakkî ettiklerini, (eğitim, hukuk, teknik, sanat, ekonomi sahalarında hârikalar ortaya koyduklarını; birçok keşiflere imza attıklarını) tarih gösteriyor.2
Kurânın mükerrer bir emri olan tefekkür farzdır. Şu halde, mümin için okumak, düşünmek, ilim, akıl, hikmet ile içtihad-yenilenmek, yazmak, kitabet anahtar mefhumlardır.
İslâmiyet, insana kazandırdığı bu derinlik ve engin ufuk sayesinde, kritik düşünce ve tabiata objektif bakış, Müslüman düşünür ve bilim adamları, Kurtuba (Cordoba) ve Tuleytula (Toledo) şehirlerindeki İslâm üniversiteleri aracılığıyla Batıyı uyandırıp ayıltmış, bu temeller üzerine kurulan Hıristiyan-Avrupa üniversiteleri çok verimli bir ilmî estetik hareketin, rönesansın zuhûruna bu çağda öncülük etmiştir.3
İslâm dünyasında asırlarca fen ilimleriyle din ilimleri beraber okutuluyordu. Şâfiî Hazretleri, dünyanın yuvarlaklığını, milâdî 800 yıllarında, kutuplarda namaz ve Kıble meselesiyle izâh ederken; 17. yüzyılda yaşayan Galile, dünya dönüyor dediği için ölüme mahkûm edilmişti.4
Müslümanların ilimde öncü olmalarının en önemli sebeplerinden birisi de, taklitten uzak kalıp, tahkiki ilmi-imânı kazanmalarıdır. Çünkü, terakki, asla taklit yoluyla elde edilemez. Her medeniyet, ancak kendi değerleri çerçevesinde kalmak suretiyle yükselebilir.
İlmin efendisi İslâm; öncüsü Müslümanlardır. Ancak ezberlediğimiz Kurânın okuma-kitabet-yazma gibi kudsî emirlerine rağmen nüfûsumuzun yüzde 40ı okuma-yazma bilmiyor. Bilenlerin de resmî tahsil hayatından sonra kitap okuduğu, gelişmeleri takip ettiği söylenemez.
İslâmın en güzel âdetlerinden olan hediyeleşme kültüründe, kitaba yer verilmemiş! Böyle bir teşebbüs de ayıp sayılıyor! İş adamı, varlıklı hayırseverlerimiz; spor veya eğlence alanlarına yaptıkları yatırımın kaçta kaçını kitap-kütüphaneye yapıyor? Dev şirketlerinde modern spor-eğlence tesisler yer alırken; kitaplık veya kütüphanelere rastlamak mümkün değil. Gösterişli binalara, mekânlara harcanan para; kitap ve kütüphaneye yönelmiyor maalesef...
Dipnotlar:
1- Prof. Dr. Bünyamin Duran, İslâm Tarihinin Konjonktürel Değişimi, Nesil, İstanbul, 1997, s. 137. 2- Tarihçe-i Hayatı, s. 80. 3- Prof. Dr. Faris Kaya, İlimlerden Allaha, Nesil, İst., 1995, s. 17. 4- Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre, İlimde Demokrasi Olmaz, s. 13.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.