Rezilliklerinizi izliyoruz
Büyük patron kanal kanal dolaşıp, Ben mi kurmuşum basın kartelini? İftira, külliyen iftira... diyor.
Hacivat kafa sallıyor...
Elbette canım... Büyük patron mu kurmuş basın kartelini?
İftira helbet.
Stüdyoda empati rüzgarları esiyor ama kimse de akledip şu soruyu sormuyor: Biryay neydi peki patron? Akşamla Star gazetesini dağıtım ağından kim çıkardı? Darbe karşıtı gazetelerin yüzde 17 olan dağıtım komisyonu hangi ilahi buyrukla yüzde 30a yükseltildi?
Büyük patron, Basın mensupları toplumun en namuslu kesimidir diyor.
Hacivat yine kafa sallıyor.
Hacivat bununla da kalmıyor, Asker, gerekirse silah bile kullanırız diye demeç verdiyse, basın ne yapsın? Bunu yazmasın mı? diyerek, büyük patron karşısındaki kırılganlıklara tarihi bir takla attırıyor.
Biri de, sözün şehvetine kapılmış, canlı yayında, hangi bakanın şantajla istifa ettirildiğini anlatıp, yakın zamana kadar aynı yazı işleri masasında dirsek çürüttüğü arkadaşlarına dümdüz gidiyor.
Daha doğrusu, arkadaşlarını satıyor.
Hacivat kafa sallama pozisyonunda...
Büyük patron durur mu?
Derhal canlı yayına bağlanıp canlı canlı kelle alıyor...
Konuşmalar fevkalade celalli ve şehvetli... Şerefsizler, bunu ispatlayamayan alçaktırlar, onurum ve namusum içinler, havada uçuşup duruyor.
Bir dakika önce arkadaşlarını satan zat, derin bir sessizliğe bürünüyor.
Durumu kurtarma çabaları sonuçsuz kaldığı için de gayet müteessir.
Durum bir türlü toparlanmıyor. Çünkü, başka canlı yayın bağlantılarıyla iyice içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
Hacivat, yarattığı skandalın şaşkınlığıyla grogi vaziyette.
Paralel olarak, başka kanallarda da, aynı minval itiraflar ve tanıklıklar...
Hem bütün bir 28 Şubat rezillikleri geçit resmi yapıyor, hem de bir dönemin pislikleri paçalardan dökülüyor.
İbretle izliyoruz.
Derken, bir haber düşüyor ajanslara.
Postmodern darbenin isim babalığını yapmış zat, meğer, 28 Şubat sürecinde kullanılan embedded gazetecilerin birer teşekkür mektubuyla onurlandırılmaları emretmiş...
İsimler geçit resmi halinde.
Bizimki de listede...
Hani, 13 yaşında Marksizmle tanışan, meslektaşlarının maaşına haciz koydurmak dışında bir gazetecilik başarısına tanık olmadığımız, aynı anda iki gazeteyi yönetme becerisine sahip gazeteci ağabeyimiz.
Daha kimler var, kimler...
Elinde bir avuç tuz, karargah karargah dolaşan değerli ve namuslu meslektaşlarımızın tümü... Büyük abiler, küçük abiler, ortanca abiler...
Biri, açtığı siyaset meydanı dükkânında muhalif deşifre ediyordu...
Biri karargahtan sıcak haber ve bilgi devşiriyordu...
Biri, ha geldiler, ha gelecekler diye korku pompalıyordu.
Biri de, üst düzey askeri bir yetkiliye dayandırarak kafasındaki darbeci ve faşizan düşünceleri faş ediyordu.
Bir başkası da, geçtiğimiz hafta, Başbakan Erbakan tanka çıktı da, biz mi yazmadık? buyurmuştu.
Sanki tanka çıkma iradesi gösterenleri irtica yaygaralarıyla püskürten kendileri değilmiş gibi...
Sanki tanka çıkma iradesi gösterenleri asker sopasıyla tehdit eden kendileri değilmiş gibi...
Konuşun konuşun...
Rezilliklerinizi izliyoruz...
Hem bir dönemin pisliklerini, hem de kendinizi de ele veriyorsunuz. Cillop oluyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.