Sahi, bir Ahmet Bey vardı
Büyük patron şantaj iddialarını kesin bir dille yalanlıyor; bunu diyen şerefsizdir, ispatlamayan alçaktır, eğer doğruysa kelle koparırım lafları havada uçuşuyor ama Ahmet Beye yapılanları unutuyor.
Umur Talu hatırlattı...
İyi ki hatırlattı.
Bahattin Yücele şantaj yapılmamış olabilir...
Can Ataklı yalan da söylüyor olabilir...
Fakat, şaşmaz bir doğru var:
Kartel basını, bir dönem, şantaj makinası gibi çalışıyordu.
Örnek mi?
Örnek, Ahmet Beye yapılanlar.
Siz onu, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer olarak biliyorsunuz ama kartel basınındaki ismi Ahmet Beydi...
Sezer, laiklik hassasiyetiyle sonradan gönülleri fethetmiş, önüne gelen her yasayı veto ettiği için de kahraman Cumhurbaşkanı muamelesi görmeye başlamıştı ama kartelin tetikçi niyetine kullandığı yazara göre kötü ve tehlikeli bir adamdı. Ahmet Bey ismini de bu yazar bulmuştu.
Güya istiskal ediyordu.
İsimle istiskal nasıl olur?
Oluyordu.
Zekâları, çapları, humour anlayışları ve nezahetleri bu kadarına elveriyordu... Tıpkı, Kılıçdaroğlunun Recep Beyi gibi.
Bir ara, Sezerin köşk ve villalarına sardırmışlardı. Büyük çoğunluğu da üfürmeydi. Her gün çarşaf çarşaf, bitmiş ya da bitmemiş inşaat resimleri yayınlıyorlardı. Demek istiyorlardı ki: Üç ampulden birini söndürmekle maruf Sezer bu köşk ve villaları hangi parayla satın aldı? Yoksa zimmetine para mı geçirdi?
Sonra daha ayıp bir şey yaptılar.
İşi Semra Hanıma (Semra Sezere) indirdiler.
Hiç utanmadan, günlerce Semra Hanımın aldığı perdeleri, pahalı yatak örtülerini, jakuzili banyoyu yazdılar, Çankaya Köşkünün tezyin ve tefrişine harcanan paraları dillerine doladılar.
Hepsi şantaj amaçlıydı.
Neden?
Çünkü, daha önce Sezerin veto ettiği RTÜK Yasası yeniden Meclis gündemine gelmişti. Yasa, üstelik, olduğu gibi, vetoya gerekçe teşkil eden maddeler üzerinde herhangi bir değişiklik yapılmadan yeniden Çankayaya yollanacaktı...
Hükümet hazırdı...
Parlamento hazırdı.
Kamuoyu hazırdı. Çünkü kamuoyu yayınlarla hazır hale getirilmişti.
Tek engel Sezerdi. Acaba Anayasa Mahkemesine gitme hakkını kullanır mıydı? Çünkü ikinci kez veto etme hakkı bulunmuyordu...
Mezkur yasaya göre, gazete patronları bir televizyon kuruluşunda yüzde 20den fazla hissenin sahibi olabiliyordu, isteyen kamu ihalelerine girebiliyordu, isteyen her türlü devlet teşvikinden ve rantından yararlanabiliyordu.
İşte bu yasa Çankayadan dönmüştü.
Sezere kızgınlıklarının nedeni buydu.
Bir Ahmet Bey oldubittisiyle daha karşılaşmamak için, maaile çürütme kampanyasına başlamışlardı.
Kampanyada başı çekenler arasında, bankalarla ilgili murakıp raporlarını hasıraltı etmek ve kendisine bağlı bankalardan usulsüz kredi kullandırmakla suçlanan eski bir siyasetçi, ölü eşşek fiyatına devletten satın aldığı bankayı hortumlamaktan sanık bir medya patronu ve hakkındaki iddialar kanıtlanırsa Taksimde kendini asacağını söyleyen kartelin büyük ortağı bulunuyordu.
Çok ince bir aba altından sopa gösterme girişimiydi.
Başarılı da oldu sanırım...
Şantaj iddialarını kesin bir dille yalanlayan büyük patrona soralım o halde:
Bu kampanya neyin nesiydi?
Perdeler, yatak örtüleri, jakuzili banyolar nerden çıkmıştı?
Sezer neden hedefinizdeydi?
Hemen ispatlamayan şerefsizdir, alçaktır, namussuzdur moduna girmeyin... Arşivler ortada duruyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.