Yeni anayasanın cesur bir sahibi var...
Geçtiğimiz pazar günü kendimi İzmir'de bambaşka bir atmosferin içinde buldum.
Kocaman bir salondaki 700 kişi, yeni anayasa için görüşlerini belirtiyorlardı. Meclis Başkanı orada, grubu olan partilerin temsilcileri orada, meslek odalarının, sivil toplumun temsilcileri orada, vatandaşlar orada... Atmosfer evet bambaşkaydı. Halkın katılımı konusunda, Türkiye'nin görmek istediği tablo, buradaki tabloydu. Heyecanı, ilgisi ve meseleyi sahiplenme kararlılığı; hallerine, yüzlerine vurmuş bu topluluğu herkesin görmesini isterdim. Yeni anayasayı halkın ne kadar ciddiye aldığını siyasetçilerin ve medyanın görmesini isterdim. Çünkü bu tablo henüz hak ettiği ölçüde kamuoyuna yansıtılamadı. Ankara'da ve bir kısım medyada var olan "Anayasa değişikliği çok zor..." havasının tam tersine vatandaştaki bu sahiplenme; sadece cesaret verici değil, yeni anayasanın sahibinin halk olduğunu anlatan muhteşem irade...
Meclis Başkanı Sayın Cemil Çiçek öncülüğünde, Türkiye'nin önde gelen 13 sivil toplum kuruluşunun girişimi ile oluşturulan Anayasa Platformu'nun 5. toplantısı için beni İzmir'e TOBB Başkanı Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu davet etti. Daha önceki toplantılar Ankara, Konya, Edirne ve Diyarbakır'da yapılmış. Sırada, önümüzdeki pazar günü Antalya var.
Bu toplantıların amacı, yeni anayasaya tüm vatandaşların elinin değmesi. Gerekçe de şu: Anayasa, siz ne kadar katkı verirseniz o kadar sizin olur... Toplantılarda yeni anayasa için Türkiye'nin nabzı tutuluyor. Toplantıların farklı bir yapısı ve özelliği var. Çağdaş ileri ülkelerdeki model ilk kez uygulanıyor. Vatandaşlara rastgele telefon SMS mesajları ve sesli çağrılarla ulaşılıyor. Ayrıca belli oranda sivil toplum temsilcileri de geliyor. Onar kişilik masalara oturma da rastgele yapılıyor. Masalarda kimse kimseyi tanımıyor. Herkesin elinde bir oylama cihazı var. Toplantı çok profesyonelce yönetiliyor. Oylamaların sonuçları anında ekranlara yansıtılıyor.
Fakat en dikkat çekici olan, masalarda kavga çıkmayışı. Konu başlığı söylendikten sonra 5-10 dakikalık tartışma süresi veriliyor. Masa etrafındakiler fikrini kırıp dökmeden serbestçe söylüyor. İkna çabası ve uzlaşma arayışı büyük bir hoşgörü ile yapılıyor. İşte o tartışma ortamının olgunluğu, seviyesi görülmeye değerdi. Müzakereci demokrasi anlayışını yansıtan bu hoşgörü atmosferi, halkımıza olan güvenimi, umudumu bir kat daha artırdı. Hani o masaların her birinden naklen TV yayınları yapılsa ve başta parti genel başkanları, bütün milletvekilleri, bütün Türkiye bu masalardaki olgunluğu, halktaki şuur seviyesini, ufuk enginliğini bir görse... Ben İzmir'de, 12 Eylül 2010 referandumundaki 'evet'le ortaya konan demokratikleşme iradesinin, daha da güçlendiğini, kararlılıkla devam ettiğini gördüm. Tıpkı referandumdaki gibi halk, "benim söyleyecek sözüm var" diyor. Fikirlerini söylemenin ötesinde, sürece müdahale etmeye gelmişler. Toplum, yine siyasetin önünde gidiyor...
Ankara'da siyasetçiler hem de hakaret içeren sözlerle kavga ederken, esas olarak İzmir'deki, Diyarbakır'daki, Edirne'deki hoşgörü ve uzlaşma arayışını görmeliyiz.
Sayın Çiçek, açılışta çok güzel bir söz söyledi: "Yeni bir anayasa, yumrukların sıkıldığı bir ortamda değil, insanların birbirinin elini sıktığı bir ortamda yapılabilir." Ben İzmir'deki o salonda sıkılı yumruk görmedim. Bence bu sözden, siyaset ve medya dünyamızın temsilcileri alınmalıdır.
Bir pazar günü, "İzmirliler tatil gününde ilgi göstermezler" sanılan bu toplantıda, halkın yeni anayasayı nasıl sahiplendiğini gördüm. Bu sahiplenme, bu heyecan, gerçek bir cesaret kaynağıdır. Toplumdaki bu talep mutlaka yerine getirilmelidir. Yeni anayasayı yapamayan siyasetçinin mutlaka kaybedeceğini herkesin bilmesi gerekir. Meclis Başkanı Sayın Çiçek'in çağrısı ile bitireyim: Yeni anayasa halkın alacağıdır. Alacağınızı takip edin, erteletmeyin...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.