Nereden nereye
1940'lı yılların başlarında Çorum'da ilkokul öğrencisi oldum. Okul bitinceye kadar tek bir hocadan din, Allah, peygamber kelimelerini duymadım.
Bir yıl ortaokula devam ettim; orada da durum aynı idi.
Camilerde cemaat azdı ve yaşlı idi.
Halk sistemin, toplumun, gelecek nesillerin Müslümanca olması için ne yapmak gerektiğinin değil, camilerde namazı kimin kıldıracağının, öldüklerinde cenazelerini kimin yıkayacağının ve kimin arkalarından bir Fatiha okuyacaklarının (böyle birilerinin kalıp kalmayacağının) derdine düşmüştü.
Ezanı Türkçe okutuyorlardı, hacca gitmek yasaktı, mahallelerde Kur'an okutan kadınlar sık sık karakollara celbediliyor ve taciz ediliyorlardı...
Bütün bunlar oldu (bugünkü gibi Kur'an kursları, din dersleri, İmam Hatip okulları, Kutlu Doğum haftaları... olmadı) diye halkımız daha iyi Müslüman olmadı, dinin kaplama alanı hayatın bütününü içine almadı, sistem ve medeniyet şuuru oluşmadı.
Halkın elinde oy "gücü/yaptırımı" da yoktu; çünkü bir tane parti vardı, seçim gösteriden ibaretti.
Sonra 1946'da çok partili demokrasiye geçildi, partiler halkın sesine kulak vermeye ve bu arada dinle ilgili taleplerine eğilmeye başladılar, ufak tefek tavizler verdiler.
Bu tavizlerin en önemlileri İmam Hatip okulları ile din dersleridir.
Bu ikisi halkı afyonlamadı, narkoz tesiri yapmadı, tam aksine genci kocası, kadını erkeği, okumuşu okumamışı ile insanımızın dikkatini dine yöneltti. Okutulan, anlatılan İslam idi. Bu din kendini üreten ve tamamlayan bir tabiata sahip olduğu için yalnızca "lâ ilahe illallah Muhammed resulullah"ı öğretseniz çorap söküntüsü gibi arkası gelir ve bütün hayatı kaplayıverir. (Herhalde bu sebeple de olmalı ki, Efendimiz (s.a) bunu söyleyen cennete girer" buyurmuştu.) Öyle de oldu; bu okullarda yetişen, bu dersleri okuyanların kahir çoğunluğu, en azından bilgi ve inanç olarak "bir hayat var bir de aksesuar kabilinden din, şu alan dine ait, şu alanlar din dışı" diyenlerden olmadılar.
Eski ve yakın tarihimizde hesapsız kitapsız işe kalkışmanın nelere mal olduğu görüldü.
Mümin "bir deliğe parmağını sokup da akrep tarafından ısırılınca oraya ikinci kez parmağını sokmaz".
Dimyat'a pirince giderken -ona ulaşmak şöyle dursun- evdeki bulguru da kaybetmek akıl kârı değildir.
Akılları başa devşirmenin, yıkmadan yapmayı denemenin zamanıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.