Çiller neden konuşmaz
Devlet birey ilişkileri bir ülkenin siyasi kültürüne ve o siyasi kültürün tesiriyle oluşan yönetim şekline göre belirlenir. Bir ülke totaliter zihniyete sahip ise devlet birey ilişkisi hiyerarşik yapılanmanın en belirgin ve katı şekli ile çizilir ki, birincisinin varlığı ikincisinin önemini aşar ve birey bir yerde devletin ezici gücü altında hiçleşir adeta yok olur. Otoriter zihniyette devletle birey ilişkileri belli grupların devletle resmi olmayan kanallardan yaptığı antlaşmalar, paktlar vesilesiyle olur. Nedir bu? Devlet bireye hak ettiği bütün hakları vermez de bazı vatandaş gruplarına iltimaslar geçer, bu gruplar da bunun karşılığında devletin borazanlığını yapar. İki taraf da kendi açılarından kazançlı görürler kendilerini. Çünkü devletin başı ağrımaz, bütün vatandaşlarının bireysel bazda hak taleplerinin tamamına cevap vermekten kendini kurtarır; böylece de gücünü bireylerle paylaşması sonucu doğmaz. Bazı bireylerden oluşan gruplar da devletin hem gadabından yani baskı ve zulümlerinden bir miktar kurtulurlar böylece zira onun şımarık çocukları konumundadırlar hem de bağlılıklarının karşılığı olarak bazı ‘bonuslar’ kazanırlar. Yani bir çeşit karşılıklı çıkar ilişkisi zinciri..
Demokrasilerde ise durum farklıdır. Bireysel hak ve özgürlükler bireyden yana bireyi önceleyen bir şekilde önem arz eder. Sonuçta da birey ve devlet yatay iki eksende birbirini muhatap alır ve hatta eğer bir hiyerarşiden söz edeceksek o zaman da birey yukarı sıralama da gelir. Çünkü nihayet devlet makinesini kurup oluşturan kendine hizmet etsin diye hazırlayan vatandaştır. Milletinin hizmetkârı olan devletten bahsediyoruz burada. Amerika gibi bir ülkede mesela sırf devletin bu asli vazifesi unutulmasın diye veya olur da devlet bir gün ezici bir güç haline gelir de halkına değil hizmet etmek, emretmeye başlar endişesi ile ‘küçük’ devlet anlayışı savunulur. Küçük devlet mekanizması sınırlı devlet anlamına gelir. Amerikalılar bu konuda obsesif bir tutum sergilerler. Demokratlar ve Cumhuriyetçiler birbirlerini büyük ve hantal devlet istemekle suçlar dururlar..
Devletin ideal demokrasilerde hizmet götüren olması esastır. Türkiye’nin siyasi kültürü ise devleti önceleyen bir yapıyı savunur. Zaten Atatürkçülüğün özellikleri arasında da devletçilik siyaseti vardır değil mi. Devletçilikse devleti merkeze koyan, bireye nazaran onu önceleyen bir anlayıştır.
İşte bundandır ki –ve birçok başka faktörden dolayı- bugün demokratikleşme sürecimiz sancılı geçmektedir. Çünkü devletin bekası, devamı, mutluluğu ve huzuru esas alınmaktadır birey bazında bütün bunları birey için de istediğimiz zaman. Yani biri mutlu olacaksa o da devlet olacaktır, birinin refahı ve devamı seçilmeliyse orada öncelik sırası devletin olacaktır. Sonuçta da birey kenara itilmiş durumda bulur kendini. Ürker, korkar, ikincilliğini içselleştirir, önemli olan devletimdir duruşunu özümser, devlet için kendini feda eder.
Bu sene darbelerimizle yüzleşme talebi ilk defa yüksek sesle dillendirildi. Bazılarımız şaşırmış olabilir. Bu süreci bu denli hızlı dönülen bir kavşakta beklemiyor olabilir. Ama Türkiye ile özdeşleşmiş şu popüler kültür tamlamamız sadece kötü olaylara atıfla kullanılmıyor artık, ‘burası Türkiye, her an her şey olabilir’ iyi gelişmelere de uygulanabiliyor. Umarım bu yüzleşmeyi en sağlıklı şekilde, bir defada ve tam anlamıyla yapabiliriz. Sonra da arkamıza koyup ileriye bakarak yolumuza devam edebiliriz.
Hepimizin sorumluluğunun farkında olması gerekir. Evet devlet dediğimiz yapının onu oluşturan insanlara yani millet yani halka hizmet götürebilmesi için düzeni de temin etmelidir. Bunun içinde bir otorite oluşturmaktadır. Ama unutmayalım ki onu bizim yani milletin ona verdiğimiz yetki ile bize daha iyi hizmet edebilmek adına yapmalıdır. Yoksa bizi buldozer gibi ezip geçmek için değil. Bu anlamda yaşadığımız sorunlarla yüzleşeceğiz şimdi. Onun içindir ki asıl şimdi konuşmalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.