Bir yazarın bitişi
Hayır, bu yazar Ahmet Altan değil... Kimi medya siteleri, Zavallı Başbakan çıkışından sonra Ahmet Altanın daha da sertleştiğini yazdılar.
Bu defa, ilkinden daha zehir zemberek bir yazı kaleme almış ve Zavallı Başbakana ayar üstüne ayar vermiş.
Mesela, faşist diktatörlere benzetmiş zavallı muarızını...
Muhalif gazeteci öldürten İttihat ve Terakki yöneticileriyle bir tutmuş...
Padişah yetkesi kullanmakla suçlamış.
Hırsını alamamış, Hep sen mi beni mahkemeye verip paramı alacaksın, ben de seni mahkemeye veriyorum diyerek, sertliğine sertlik eklemiş.
Bilemem artık...
Ne kadar sertleşirse sertleşir. Başbakanı hangi diktatöre benzetirse benzetir...
İster Padişah der, ister iktidarın kirlenmişliğinden söz eder, isterse mahkemenin yolunu tutar.
Bütün bunlara kimsenin bir diyeceği yok ve olamaz.
Mesele şudur:
Biliyoruz ve tanıklık ediyoruz ki, Ahmet Altan matbuatın en yetenekli, en parlak yazarlarındandır. Sanatçıdır. Kelimelere dans ettirmektedir. Meramını en süzülmüş sözcüklerle, en sofistike biçimde anlatma becerisine sahiptir. Üstelik cesurdur. Delişmendir. Eli silahlı generallerden korkmamıştır, Başbakandan mı korkacaktır!
Hal böyleyken, neden ağzını bozma gereği duyuyor?
İnceden girişmek varken, neden yasaların ve meslek ilkelerinin suç kabul ettiği kof kabadayı, senin ahlakından şüphe ediyorum, zavallı gibi, tahkir ve tezyif kokan ifadelere başvuruyor?
Bu hakkı nerden alıyor?
Kaleminin gücüyle bir zavallının üstesinden gelemiyor mu?
Bu kadar aciz mi hissediyor kendini?
Herkes herkesi eleştirebilir ama küfredemez.
Herkes herkes hakkında her türlü dokundurmayı yapabilir ama kişilik haklarına saldıramaz.
Mesele budur.
Bunu, Ahmet Altanın yanında pozisyon alarak söylüyorum. Hemen gardını alıp Başbakanın yazarları, ne olacak diye saydırmasına gerek yok. Böyle yaparsa, ayıp etmiş olur.
Başbakanın kırılganlığına gelince...
Daha önce de yazmıştım. Güç ve iktidar sahipleri, tahammüllü olmayı bilmelidirler... Bu cümleden olarak, tahkir ve tezyif içerse de, Başbakanın kendisine yönelik eleştirileri mahkemeye taşımasını doğru buluyorum.
Ben olsam, bunu tenezzül meselesi sayardım.
Nitekim sayıyorum.
Başbakandan daha korunaklı değilim. Daha güçlü değilim. Kendi halinde bir gazeteciyim. Denilebilirse, zurnanın son deliğiyim. Küfredenler dahil, kimseyi mahkemeye vermedim, vermeyi de düşünmüyorum...
Bu, Başbakan neden hakkını mahkemede arıyor? demek değildir.
Kendi takdiridir...
Peki, başlıkta bitişini duyurduğum gazeteci kim?
Ben elbette.
Bir internet sitesinde gördüm... Yazılarını ve politik tavrını beğendiğim Ersin Tokgöz, Zaten nicedir bitmiş olan Ahmet Kekeçin, Femen kızlarına tepki göstererek kendini iyice bitirdiğini yazıyordu.
Başörtüsü yasağını eleştiren ben, neden bu ifade özgürlüğü gösterisine tahammül edemiyormuşum!
Femen kızları, ifade özgürlüğü çerçevesinde memelerini fora etmediler Ersin Tokgöz... Bir iç çamaşırı firmasının reklamı için Sultanahmet meydanındaydılar ve 8 Martı fırsat bilerek, her daim ahlakını eleştirdiğimiz kapitalistik bir numara sergilediler.
Bunun 8 Martla, kadın haklarıyla, özgürlüklerle, daha da önemlisi başörtüsüyle ne alakası var?
Kelle avcılığı meselesine gelince... Bunu da vicdanlara havale ediyorum!
Başta Nedim ve Ahmet olmak üzere, kimi tutuklamalara (ve istikbalde karşımıza çıkacağı söylenen tutuklamalara) ilişkin ne yazdığım, ne söylediğim arşivlerde kayıtlıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.