Afganistan'daki helikopter kazasında şehit olan 12 askerimizin sonsuz yolculuklarına uğurlandıkları töreni gözyaşı dökmeden izlemek mümkün değildi.
Babalarının tabutlarına sarılan evlatların duydukları acıyı hepimiz yüreklerimizde hissetmedik mi?
Şehitlerimiz Binbaşı Serkan Doğan, Mühendis Binbaşı Mithat Çolak, Hava Binbaşı Şükür Bağdatlı, İstihkâm Binbaşı İsmail Cem Yakınlar, İkmal Yüzbaşı İlker Aydın, Kara Pilot Yüzbaşı Adil Erdoğan, İkmal üsteğmenler Murat Yıldız ve Okan Melikoğlu, Kara Pilot Üsteğmen Tahsin Barutçu, Kıdemli Başçavuş Salih Helvacı, Kıdemli Üstçavuş Mehmet Aktaş ve Piyade Uzman Çavuş Önay Vurucu'ya rahmet dilerken, günün en çarpıcı sorusuna değinmeden edemiyoruz...

Ne işimiz vardı?
Bu soruyu tekrarlayalım:
- Türk askerlerinin Afganistan'da ne işleri vardı?
Bu soruya cevap arayanlardan bazıları "Amerikan emperyalizmine hizmet etmekten başka ne gibi bir gerekçe ile Afganistan'da bulunmamız izah edilebilir" içerikli değerlendirmeler de yaptılar.
Barış Gücü Tugay Komutanı Tuğgeneral Mehmet Karadayı'nın dünkü törende yaptığı konuşma, bu sorulara bir nevi cevap gibi değil miydi? "
- Her asker mesleğe başlarken vatan, cumhuriyet ve vazife uğrunda icabında canlarını feda edeceğine yemin eder. Siz aziz şehitlerimiz, bu yemininize sadık kalarak vatan, cumhuriyet ve dünya barışına katkı sağlamak olan vazifeniz uğruna canınızı verdiniz, şehadet mertebesine ulaşarak şanlı tarih sayfalarına adlarınızı altın harflerle yazdırdınız."

Dünya barışı için
Tuğgeneral Karadayı'nın konuşmasındaki "Dünya barışına katkı sağlamak olan vazifeniz uğruna canınızı verdiniz" cümlesi galiba yukarıda değindiğimiz soruya verilebilecek en doğru cevaptır.
Yurttaki barış ile dünya barışının eşanlamlı olduğu bu dönemde, Türk askerleri sade Afganistan'da değil Bosna-Hersek, Kosova ve Lübnan'da da görev yapmaktadırlar.
Ayrıca dünyanın sıcak kriz noktalarında sade Türkiye'nin değil Birleşmiş Milletler üyesi pek çok ülkenin askerleri de görev başındadırlar. Afganistan'daki barışı koruma görevi de NATO üyesi ülkelerin paylaştıkları bir sorumluluktur.
"Yeni Dünya Düzeni"nin olumsuzlukları yanında, barışı korumanın evrensel bir sorumluluk biçiminde algılanması, bu düzenin olumlu yanı biçiminde görülebilir.
"Eski Dünya Düzeni"nin sıcak savaşlarında kaç vatan evladının şehit olduğunu bilmemiz mümkün değil.

Barış ve savaş
Osmanlı'nın genişleme döneminde kimse "Macaristan'da, Viyana önlerinde, Mısır'da ne işimiz vardı" diye soramazdı.
Ya da 1'inci Dünya Savaşı'nda Sarıkamış'ta verdiğimiz şehitler için ancak şimdi ağıtlar yakmaktayız.
Bütün bu değerlendirmelerin ışığında söylenmesi gereken söz "Barışın kıymetini bilelim" olmalıdır.
Neticede savaşta gençler, barışta yaşlılar ölür.
Savaş doğanın ilahi düzenine karşı insanlığın ürettiği çarpık düzenin bir yansımasıdır.
Afganistan'da şehit düşen askerlerimizi sonsuz yolculuklarına uğurlarken onların dünya barışını korumak için hayatlarını feda ettiklerini unutmamalıyız.