Ben demedim, o dedi
Emniyet güçleri, Fransada, eylemler gerçekleştiren kişiyi teslime zorlamak için evini sardığında, onları oraya gönderen İçişleri Bakanı Claude Gueant gazetecilerle sohbet ediyormuş... Gazeteci milleti bu, kısa ve özlü haberleri ağzından almak için bakanı sıkıştırırken, kaçın kurrası olduğunu bilmediğim Fransız politikacı hep kaçamak cevaplar veriyormuş...
Bir türlü Cezayir asıllı dememiş sözgelimi, İslâm terörü hazır kalıbını kullanmamış... Bunun dışında her şeyi söylemiş, karşısındaki insanlarda aynı sonucu uyandıracak her şeyi: El-Kaide ile ilişkili olduğunu, bunları Filistin davası uğruna yaptığını söylüyor; Selefi bağlantılı, Pakistan-Afganistan sınırına gitmiş demiş...
Politik cevaplar... Politik olduğu için Fransız bakanı beğenmiş bizim pop sosyolog; eylemciden hep şüpheli diye söz etmesini de: Fransada kimse rejim için ileri demokrasi adını telâffuz etmiyor. Bizim ileri demokrasimizde ise insanlar hakkında daha ne suçlaması yapılacağı bilinmeden yapıştırılan terörist ve darbeci etiketlerini hatırlayınca, ileri sıfatının aslında ne kadar geri olduğu duygusuna kapılmıyor musunuz?
Muhteremin derdini herhalde anladınız: Birbiri ardına açılan Ergenekon ve onunla ilintili davalar arasına son zamanlarda yakın dönemin niyet aşamasında kalmış veya gerçekleşmiş darbe girişimleri de girmeye başladı ya
Rahatsızlığının sebebi bu.
Yoksa, gazetesinin manşetinden, kendisinin sütunundan suçladığı nice masum kişi için tek damla gözyaşı döktüğünü, Acaba suçsuz olabilir mi? kuşkusunu bir an için bile taşıdığını sanmıyorum.
Sanmıyorum, çünkü sadece bu hafta içerisinde çiziktirdiği birkaç yazıda bile, cezaevinden çıkan gazetecilerden söz ederken, onları oraya gönderenlerden intikam almaktan söz ediyordu.
Yakın veya orta bir gelecekte epey işitecek, adalet tarihimizde karanlık bir dönemi simgeleyen nakarat haline geleceğini göreceksiniz; bu cümleleri bir yana yazın emrini verdiği, bir yılı aşkın bir süre cezaevinde kalmış biri tarafından sarf edilmiş şu cümleydi: Bu komployu kuran, yürüten polisler, savcı ve hâkimler bu cezaevine girecek, burada ant içiyorum.
Fransız bakanı eylemciden şüpheli diye söz ettiği için alkışlayan, Ergenekon sürecinde görev almış polisler, savcılar ve hakimler ile onları irtibatlı gördüğü kişiler ve çevreler için cezaevlerini uygun görüyor... Durumu dolayısıyla mazur görülebilecek bunu ilk söyleyen kişi için mangal yürekli, entelektüel karakterli, asil sıfatlarını kullanıyor...
Bir dostum, Büyütme dedi lâfımın burasında. Pop sosyolog bunları yazdıktan sonra Bediüzzaman Said Nursiden rövanşist olmamayı öğütleyen sözler de nakletmiş... Fethullah Hocaefendiyle Karabağlardaki evde ilk tanışmasını da anlatmış. Adamın derdi başka ve o dert ortadan kalkabilsin diye bir oraya yalpalıyor, bir buraya dedi dostum...
Şu tespitini de ekleyerek: Geçen gün baktım, seninle birlikte izlediğimiz J. Edgar filminden söz ederken, FBIın efsanevi başkanı, örgütü 50 yıl tekelinde tutarak, elinin altındaki dosyalarla politikacılara şantaj yaparak yönetmiş J. Edgar Hooverın, Kennedynin suikasta uğradığını öğrendiği sahneyi anlatırken vahim bir hata yapıyor... Senin pop sosyologa göre, Hoover o sırada Kennedynin bir kadınla mahrem konuşmalarını dinliyormuş; oysa filmde, Hooverın gizlice kaydedilmiş konuşmasını dinlediği kişi Martin Luther Kingdi...
Kafası iyice karışık dedi dostum. Bilebilecek durumda biri olduğu için tavsiyesini de aktarayım: Senin de patronun, Bunu yaptıysa şerefsizdir demişse vücut kimyan bozulmaz mı? Onunki de herhalde bozuk. Aslında bir süre teneffüs yapsa, gelişmeleri kenardan izlese, ortada görünmese kendisi için çok daha iyi olur.
Elçiye zeval olmaz, ben sadece aktarıyorum.
Dostuma, İş gelip 28 Şubat (1997) sürecine dayanır mı? Gazeteciler de suçlanır mı? diye soracak oldum; Bilemem dedi ve ekledi: Umarım, iş oraya gelirse, politikacılarımız Fransız bakan gibi konuşur...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.