Kalbi Rahman’a Açan İbadet; Dua
İnsanın yeryüzü misafirhanesinde ve sonsuzluklar diyarındaki saadeti kendisini yoktan var eden Rabbiyle arasındaki samimiyet ve sevgiye bağlıdır. Bunun dışındaki bütün mutluluk arayışları beyhude bir çabadan başka bir şey değildir. Bir ömür aranan mutluluk bir yudum dahi tadılamadan hayat sermayesi tükenip biter. Peşinde koşulan, hırsla elde edilmek istenen hiçbir dünyalık metaa ve haz insana gerçek anlamda mutluluk getiremez. Olsa olsa insanın mutsuzluğunu derinleştirir. Eşrefi mahlukat olan insanı sonu olmayan girdaplara çeker. Efendimiz bu tehlikeyi “dünyevileşme” hastalığı olarak isimlendirmiş ve İsrailoğullarını helake sürükleyen bu hastalığa karşı ümmetine defaatle uyarılarda bulunmuştur. Bütün ibadetler insanın dünyevileşmesini engellemek ve Allah ile irtibatını sürekli kılmak için emredilmiştir. Çünkü insanın dünyevileşmesi Allah ile ilişkisini zayıflatmasıyla başlar. Yani kul, Allah’tan uzaklaştıkça dünyevileşir. İbadetler ise kulun Rabbiyle arasındaki samimiyet ve sevgiyi artırır. İnsanı yaratan Allah, insanı gerçek anlamda mutlu edecek şeyleri de şüphesiz en iyi bilendir. Emredilen her bir ibadet bu bilginin bir neticesidir. Malumunuz ibadet, en geniş anlamıyla Allah’ın razı olacağı ve kuluna duymuş olduğu sevgiyi artıracak her şeydir. Namaz, oruç, hacc, zekat vs. ise somut hale getirilmiş, zamanı, mekanı ve şartları belirlenmiş ibadetlerdir. Dua ise, Efendimizin dilinde bütün ibadetlerin beyni olarak nitelendirilmiştir. Yukarıda ifade etmiş olduğumuz her bir ibadet içinde duayı da barındırır. Namaz ibadeti, Kur’an’da bildiğimiz anlamda dua ile aynı anlama gelen “salat” kelimesi ile ifade edilmiştir.
Namaz, tekbirinden selamına kadar bir çok duayı içinde barındırır. Zekat ve infak, sahip olunan maddi varlığın şükrünün onu bize emanet olarak veren Rabbimize kendi cinsinden arz edilmesidir. Oruç, sağlıklı bir beden için yapılan eşsiz bir şükür arzıdır. Hacc ise, dünyanın ruhu olan ahiretin simgesel olarak yaşanması ve o ana kadarki ömrün hesabının yapılmasıdır. Haccın içindeki Arafat, adeta ömürlük bir tövbenin ifadesidir. Dua, bütün bu ibadetlerin beyni mesabesinde olduğu gibi, müstakil olarak ta zaman ve mekan şartı taşımayan tek ibadettir. Mü’minin uykusundan uyandığı anda ağzından dökülen ilk sözleri duadır. Daha sonra gün içerisinde yemesi, içmesi, konuşması, işi, güler yüzü, lavaboyu dahi kullanması dua ile başlar ve dua ile sonuçlanır. Çünkü muhtaç olarak yaratılan insan bütün ihtiyaçlarını Rabbine arz eder. Dua eden insan, kendi kendisine yetmediğinin farkına varan insandır. Dua etmeyen kimse ise, kendi kendisine yettiğini zanneden ve kendisine tapınan bir müşriktir. İnsanın kalbini Rahman’ın merhametine açan ibadet duadır. Bunun için Rabbimiz bizleri yaratılış amacımıza ulaşmak için terbiye etmeye bizlere istemeyi öğreterek başlamıştır.
Mushaf’ın ilk suresi olan Fatiha, insana Rabbinden isteme usul ve yöntemini öğretir. İsteme yetisini bizlere bahşeden Rabbimiz Fatiha ile bize nasıl isteyeceğimizi ve neleri isteyeceğimizi talim ettirir. Yapmış olduğumuz duaların Allah katında icabet bulmasını istiyorsak duadaki usulümüz Fatiha’da öğretildiği gibi olmalıdır. Aksi bir yol vusulsüzlüğe sebep olacaktır. Fatiha’nın ilk kelimesi olan hamd, şükrü ve tazimi kapsar. İnsan her durum ve halde Allah’a hamd eder. Hamd, her şeyi Allah’a borçlu olmanın en güzel itirafıdır.
Hamd, Allah’ın bizim için takdir etmiş olduğu her şeye rıza göstermenin dil ile ifade edilmesidir. Çünkü insan, istediği her şeyin kendisi için hayırlı mı yoksa şerli mi olduğunu bilemez. Bunu ancak her şeyi bütün olarak gören ve bilen Allah bilebilir. O’nun bilgisiyle takdir ettiğine ise kul rıza gösterir.
İnsanın fiziksel dünyasının komuta ve idare merkezi beynidir. Beynin vücudu idare ve komuta etmekten aciz hale gelip, vücudun diğer organlarının fonksiyonlarını devam ettirmesine tıp dilinde “beyin ölümü” denir. Beyin ölümünden sonra vücudun bütün organları ne yapıp ne yapmayacaklarını bilmez hale gelirler ve beden bağlandığı harici makinenin kontrolüne teslim edilir. Sonuç ise hepimizin malumudur. Dua boyutu ihmal edilen ibadetler de bitkisel hayata girer. Bitkisel hayata giren bir ibadetin o ibadetin amiline sağlayacağı hiçbir fayda kalmamıştır. Duasız ibadetler şuur ve bilinçten yoksun, şekilsel olarak ifa ediliyor demektir. Bu da ibadetin ruhunu yitirmesi ve cesetleşmesi sonucunu beraberinde getirir. Öyleyse ibadetlerimizin beyin ölümünü ve ruhsuz cesetler haline gelmesini engellemek için onların içine dualarımızı katalım. Namazlarımızdan sonra boynumuzu büküp, içten ve samimi bir dille, bağırıp çağırmadan Rabbimize halimizi ve ihtiyaçlarımızı O’nun bizlere öğrettiği usul ile arz edelim. Unutmayalım ki kalbimizin Allah’la diyalogunun devamı dualarımıza bağlıdır. Son sözü birlikte Kur’an’dan dinleyelim ; (Mü’minlere) de ki: “Eğer duanız olmasaydı Rabbim size niçin değer verecekti ki?” (Furkan- 77)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.