Yeni "strateji"nin arka planında neler var?
Geçen haftanın ön önemli tartışması hiç kuşkusuz "Kürt meselesinde yeni strateji" açıklamasıydı.
Kimi üç maddede kimi 9 maddede hükümetin önümüzdeki süreçteki Kürt stratejisini özetliyordu.
Aslında ortada bu anlamda bir "strateji" değişikliği değil bir arayış ve tespit vardı. O tespiti şöyle nitelemek mümkün: "Şimdi yeni müzakere zamanı..."
Hükümet, son iki yıllık tecrübeden, Habur girişimi ve Oslo sürecinden çıkardığı sonucu topluma ve Kürt siyasetine şöyle iletiyordu:
"Biz Kürt sorununu çözmek istiyoruz. Bunun için nefes aldıracak yeni bir çıkışa ihtiyacımız var."
Burada "yeni çıkışı" yapacak adres de verildi: BDP...
Başbakan Erdoğan'ın adres tarifi netti: "Terörle mücadele, siyasi uzantılarla müzakere."
İşin uzmanlarına göre devlet, 14 Temmuz saldırısını yapan, "halk savaşı" başlatacağını söyleyen PKK'yla ve güven vermeyen KCK'yla zaten yeni bir görüşme yapamazdı. Bunu beklemek de doğru değil. O zaman geriye bir tek seçenek kalıyor: Sivil siyaset yapan BDP...
Eski DP Genel Başkanı Süleyman Soylu, hükümetin Kürt hareketine verdiği mesajı şöyle yorumluyor:
"Siz müzakereye hazırsanız biz de hazırız, siz mücadeleye hazırsanız biz de hazırız. Bu Türkiye Cumhuriyeti'nin belki de PKK meselesinde geldiği en önemli tavırlardan biridir. Ama siz bizi Türkiye toplumuna karşı rencide edici bir noktaya getirirseniz biz bunu hem vicdanımıza hem de toplumumuza anlatamayız ve buna izin vermeyiz. Ama eğer bu konuda müzakereye varsanız, sonuna kadar biz de varız. Hükümetin verdiği açık mesaj bu."
Bu mesajla BDP'nin inisiyatif alması isteniyor. BDP de buna hazır olduğunu açıkladı. Ancak hâlâ verilen mesajı anlamak istemeyenlerin olması insanı şaşırtıyor.
Son 20 yılda barış süreçlerinin içinde yer alan Balıkçı lakaplı İlhami Işık yeni süreçte öne çıkacak iki adrese işaret ediyor:
"1998'de PKK barış istedi ama devlet istemedi ve o süreç boşa gitti. Aynı şekilde 2011'de devlet barışı istedi, bu kez de PKK istemedi. Geldiğimiz noktada iki taraf da yaşananlardan ders çıkartarak sonuca ulaşmaya çalışıyor. Devlet temiz kalan iki yapı üzerinden bunu yapmak istiyor:
BDP ve Mesud Barzani... BDP bu mesajı doğru okudu diye düşünüyorum."
Görünen o ki siyaset dilinin sertliğine rağmen hem hükümet tarafında, hem de PKKBDP hattında önemli adımlar atılıyor. Bu nedenle "görünene değil" arka plana bakmak lazım.
Çünkü görünen alanda "2012 kaos yılı olacak" veya "kökünü kazıyacağız" gibi sert demeçler, tehdit dolu yaklaşımlar var. Arka planda ise daha farklı şeyler.
Birkaç örnek yeterli... BDP milletvekillerinin açlık grevinden vazgeçmesi... "Savaşı yükselteceğiz" denildiği halde düşük seviyede bir çatışmayla yetinilmesi, devletin de geçmişte yaptığı gibi provokasyonlara başvurmaması çok önemli.
Şu çok açık değil mi, birkaç milletvekilinin açlık grevi çok büyük bir kampanyaya dönüşebilirdi. Kısaca barış umudu, kaos ve karmaşa beklentilerinden çok daha yüksek düzeyde.
Hükümetin bu çıkışını, yeni bir stratejiden çok, hırpalanan, kötüye kullanılan müzakere sürecini tamir edecek, yenileyecek ve siyasete nefes aldıracak bir girişim olarak görmek gerekiyor.
Böylece ilk defa devletle Kürt siyasi hareketinin talepleri örtüşecek bir noktaya doğru evriliyor. Umutlu olmakta yarar var.