Fehmi Koru

Fehmi Koru

Balyoz’da tuhaf kaçan

Balyoz’da tuhaf kaçan

Silivri’de görülmekte olan Ergenekon’la ilintili davalardan Balyoz’da yeni bir aşamaya girildi: Savcılar 365 sanıklı dava hakkında hazırladıkları 920 sayfalık mütalaayı mahkemeye sundu.

Konu bazıları için sıcak olsa da, çoğumuz zamanla unutmuş olabiliriz; kısaca hatırlatmakta yarar var: Org. Çetin Doğan’ın İstanbul’daki 1. Ordu’nun komutanı olduğu dönemde yapılan bir ‘seminer çalışması’, iddiaya göre, bir ‘darbe hazırlığı’ haline getirilmiş... Müdahale öncesi halkı hazırlama amaçlı örtülü operasyonların ayrıntıları ile darbe-sonrası tutuklanacak kişilerin isimlerinden oluşan bir liste 1. Ordu’daki toplantıya katılanlar tarafından gözden geçirilmiş...

Yalnızca yazıya geçirmekle yetinmemişler hazırlıkları, ‘seminer’ günü komutanın sunum sırasında verdiği direktifler sesli kayda da geçirilmiş...

Mütalaaya esas teşkil eden kanıtlar arasında yazılı belgeler yanında ses kayıtları da bulunuyor. Eski Genelkurmay başkanları Org. Hilmi Özkök, Org. Yaşar Büyükanıt ve Org. İlker Başbuğ’un konuyla ilgili bilgilerine de başvurulduğu biliniyor.

Çok sanıklı davanın tuhaf yönleri de var: O gün seminerde bulunduğu bilinen bazı subaylar sanık sıralarında oturmuyor, bazılarının ifadelerine bile başvurulmadı; buna karşılık ‘seminer çalışması’ sırasında orada olmayan bazıları ‘sanık’ konumunda. Savunma, 2003’ten sonra değişen isimleri ve o sırada varolmayan bazı kurumları sıralayarak kanıtların yer aldığı bilgisayar CD’leriyle oynandığını iddia ediyor.

İtirazlar ilk gündeme geldiğinde de yazmıştım, burada da tekrarlayayım: TSK bünyesinde bir vakitler titizlikle hazırlanmış bir ‘müdahale planı’ var, bir tür ‘master plan’; bu plan her yeni girişim öncesinde kullanıma sokuluyor. Planın en önemli özelliği, sürekli güncellenmesi; bu sebeple de her yeni gelişme ve fiziki değişiklik plana sürekli işleniyor.

Avukatlarla sanıkların itirazlarına dayanak yaptığı CD çelişkileri bu türden bir güncellemenin sonucu olabilir.

Elbette olmayabilir de... Davanın görülmesi sırasında iddia makamının sunacağı kanıtlar ve dinlenecek tanıklar gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlayacaktır.

Süreç içerisinde dikkatimi çeken esas nokta, sanıkların büründüğü tavır: Sonradan doğru olmadığı ortaya çıkan ifadelerinde ne kadar ısrarcıysalar, gerçekler su yüzüne vurduğunda da aynı tavrı sergiliyorlar... Bir astını Ümraniye ve Üsküdar’daki iki lisenin müdürlerini ‘tutuklanacaklar listesi’ne neden koymadığı için azarlarken sesini kayıtlardan işittiğimiz komutan, “Evet o ses bana ait” diyor, ama yaptıklarının darbe hazırlığı olduğunu reddediyor.

Çok şaşırtıcı bir durum bu. Kenan Evren ve 12 Eylül (1980) darbesinde kendisine yol arkadaşlığı yapanlar “Evet yaptık, ama bu bir suç değildir” diye kendilerini savunuyorlar; 2003 ve sonrasında benzer bir yola girdikleri ithamına maruz kalanlar onlar kadar açık sözlü davranmıyor. Kanıtları geçersiz hale getirmenin peşinde onlar...

Yaşananları gün-be-gün bilgisayarındaki günlüğüne kaydetmiş komutan da öyle davranıyor, sesini kayda geçiren de... Siyasi sorumlulara darbe hazırlıklarını bertaraf etmede yardımcı olan komutanlar ise suskunluğu tercih ediyor.

Bu insanların ‘asker’ olduğunu düşünürseniz, tavırları sizce de biraz tuhaf kaçmıyor mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fehmi Koru Arşivi