"Rütbeleri sökülse bile yeter"

"Rütbeleri sökülse bile yeter"

Ankara
Hâlâ inanmakta zorlananlar olsa da, 32 yıl sonra 12 Eylül darbecilerinden ikisinin, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın yargılanmasına dün Ankara'da başlandı.
Bu yargılama hukuken tartışılıyor ama siyaseten kimse tartışmıyor.
Ankara Adliyesi'nin önüne gittiğimde bu gerçeği bir kez daha gördüm. O kalabalığın arasında dolaşırken bir ara yutkunamadığımı hissettim.
Çimlere sıralanmış afişlerde işkencede öldürülen; gözaltında kaybedilen ve idam edilen gençlerin resimleri vardı.
Yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren'den Necdet Adalı'ya... Diyarbakır'da işkencede öldürülen Ali Sarıbal'dan İlhan Akyıldız'a, Muzaffer Mutlu'ya...
Onlarca genç insanın fotoğrafı bize darbecilere nasıl çaresiz kaldığımızı hatırlatıyordu.
O alanı dolduranlara baktım. Saçlarına ak düşmüş, siyaseten yorgun ve yenilmiş yüzler... "Keşke bu yargılamayı daha önce yapsaydık" diyen, "Bu yargılamayı devrimciler yapmalı" diyenler, bu kez yüksek sesle söylemeseler de "Biz darbecilerle baş edemedik bari gelecek kuşaklar yanmasın" umuduyla oradaydı.
Bir tarafta eski DİSK Başkanı CHP Milletvekili Süleyman Çelebi, bir tarafta Dev-Yol'un liderlerinden Oğuzhan Müftüoğlu, bir tarafta "Doğu'nun Başbuğu" lakaplı Yılma Durak, bir tarafta Milli Görüş'ün gençlik kolu Akıncıların liderlerinden biri, bir tarafta da Kürt hareketinden gelenler duruyor. Onların ortak kaderleri darbelerin "mağduru" olmaktı.
Gerçi orada biriken kalabalığın çoğu dün 12 Eylül referandumuna karşı çıkanlardan oluşuyordu ama bugün hepsinin tek bir isteği vardı: "Darbeciler yargılansın."
12 Eylül, acıda ortak kılmıştı herkesi...
Bu yüzden kürsüden şair Nevzat Çelik'in Metris Cezaevi'nde yazdığı ve Ahmet Kaya'nın milyonlara ulaştırdığı şiiri duyulunca herkes o günleri hatırlıyordu.
Beni burada arama anne
Kapıda adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne
Ağlama...
Geçmişi acıyla anarken yanı başımda Dersimli Hıdır Aslan'ın sesini duyuyorum:
"Gençliğimi hiç yaşamadım...
1980'de girdiğim cezaevinden 1993'te çıktım. Hep bugünü bekledim.
İşkencede kaybettiğim arkadaşlarım için, bir kızım var, onun geleceği için buraya geldim. Keşke Pinochet gibi yargılayabilsek. İbreti âlem için en azından rütbeleri sökülse yeter. Ve şu artık anlaşılmalı seçilmişler hiçbir zaman atanmışların emrinde olmamalı. Geçmişi yaşayamadık bari geleceğimizi kurtaralım."
Tokat'ın bir köyünden gelen eski Adalet Partili Recep Aslan'ın sözleri de farklı değildi.
"Ben 7 yaşında darbelerle tanıştım.
Menderes'in idamıyla yüreğimize korku saldılar. Sonra 17 yaşında 12 Mart oldu. Bu kez darmadağın olduk. 80 ihtilali herkesi tırpanladı.
85 yaşındaki babamı bile içeri attılar.
Bizim liderimiz Demirel bu darbelere karşı duramadı, sonra da bizi sattı. Bizden geçti ama çocuklarımız için bir daha darbe olmasın istiyorum."
Ankara Adliyesi'nin önündeki kalabalığı geride bırakıp ayrılırken, gözüme Eşitlik ve Demokrasi Partisi'nin afişi ilişiyor: "Darbeler için hesap zamanı..."
Türkiye 1960 darbesinden tam 52 yıl sonra nihayet bu zamanı yakaladı ve ilk adımı attı. O darbecilerin hukuk önünde simgesel olarak hesap vermeleri bile siyaseten önemli bir adım ama yetmez...
Topyekûn bir yüzleşme ve hesaplaşma için, Meclis'in kendisini fesheden darbecilerden hukuk önünde hesap sormak için yeni bir soruşturma açması gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi