Küfredeceğinize soruma cevap verin!
Tartışmaları ibretle, dehşetle, biraz da üzülerek izledim. Hemen mevzuya duhul etmedim. Son zamanlarda ‘psikolojik savaş neferi’ gibi çalışan arkadaşlarımız eteklerindeki taşı döksünler diye bekledim.
Döktüler...
En çirkin tepki, kendisini ‘amiral gemisinin kaptanı’ diye pazarlayan, inşaat izni için memleketi ateşe atmaya kararlı arkadaşımızdan geldi.
Hayır, ‘Dengir’in dingilliği’, ‘vatan haini’, ‘yediği kaba pisleyen alçak’ gibi suçlama ve nitelemeleri dışarıda bırakıyorum.
Bu ülkede ona buna saldırarak prim yapan, ekmek yiyen bir güruh var. Hem terbiyesiz, hem kifayetsiz bir güruh bu...
Onların bu yazıda yeri yok.
Onların bu dünyada yeri olduğu da kuşkulu...
Konu, yakından bildiğiniz üzere, AK Parti’li Dengir Mir Mehmet Fırat’ın, bir yabancı gazeteciye demiş bulundukları.
Ne demiş bulunduğu aslında o kadar da önemli değil.
Fırat neden bunları diyemiyor?
Neden ‘Kemalist devrimler bu ülkede travma yaratmıştır’ dediği için ihanet terimleriyle yargılanıyor?
Siyasetçi konuşamayacak mı?
Fikir beyan edemeyecek mi?
Demokrasi, en rahatsız olduğumuz görüşlerin bile kendisine ifade kanalları bulduğu rejimin adı değil midir?
Kaldı ki, Fırat’ın demiş bulundukları yanlış mıdır?
Devrimler, özünde ‘travmatik’ değil midir?
Belki bu vesileyle, sağlıklı bir ‘Kemalizm’ tartışması yapabilirdik ama, iddianameye ‘ek delil’ taşıma gayretindeki psikolojik savaş neferleriyle bunun mümkün olamayacağı bir kez daha görüldü.
Olsun, biz tartışalım yine de.
Kemalizm, evet, günümüz dünyası için fazla anakronik kaçsa da, dönemi içinde ‘çağdaşlaştırıcı’ bir işleve sahipti.
Hem çağdaşlaştırıcı, hem batılılaştırıcı, hem de modern dünyaya yaklaştırıcı bir düşünce pratiği...
Bir ‘düşünce pratiği’ olması hasebiyle de, görece gevşek bir ideolojiydi.
Kemalizm’i Marksizm’den ya da bildik ‘izm’lerden ayıran da (kimilerine göre üstün kılan da) bu gevşek ideolojik yapısıdır işte.
Kemalizm’in ‘kaziye-i muhkeme’ olarak görülmemesi gerektiğini, Mustafa Kemal’in pratik uygulamalarına bakarak da anlamak mümkün.
Evet, ‘Büyük Dünya Krizi’ konjonktürel olarak devletçiliği (devletçi ekonomiyi) zorunlu kılmış, aradan fırlayan birileri bunu altı oktan birine isim yapmıştır ama, Mustafa Kemal için devletçilik ‘geçici’ ve ‘arızî’ bir uygulamadan başka bir şey değildir.
Nitekim, katı devletçi ve otarşi yanlısı İsmet Paşa’yı, sırf devletçi (ve merkezi ekonomiyi önde tutan) tutumu yüzünden görevden azletmiş, tercihini daha ‘liberal’ olarak bilinen Celal Bayar’dan yana kullanmıştır.
Demek ki, Kemalizm’in Marksizm’le benzeşen ve kendisini ‘katı doktrin’ kılan bir yapısı yokmuş; aynı zamanda dönüştürülebilir (çağa uyarlanabilir) bir gevşekliğe sahipmiş.
Soru şu olmalı bence:
Başlıca özelliklerinden biri topluma zorlu bir ‘değişim seferberliği hedefi’ göstermek olan Kemalizm, nasıl oldu da bugün Türkiye’de var olan en muhafazakar ideoloji haline getirildi?
Bu, Kemalizm böyle olduğu için mi, Kemalistler onu bu hale getirdiği için mi böyle oldu?
Küfredeceğinize, bu soruya cevap arayın...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.