O iş öyle değil Sayın kurnaz
Severim, sayarım, derdiyle dertlenirim, icabında oturur muhabbet ederim ama yaptığı “kurnazlığı” da yüzüne vururum, hiç kusura bakmasın.
Konu, 28 Şubat soruşturması...
Beklenen bir hamleydi...
Mustafa Mutlu gibiler “sürpriz” olarak değerlendiriyor, bekleneni ifade eden gazetecileri savcılara gammazlıyor ama bana göre geç kalmış bir hamleydi...
Ne yani, “Ergenekon”, “Balyoz” ve sair oluşumlar soruşturulacak, kendisini “kurucu irade” yerine koyan Kenan Evren (ve takımı) yargı önünde hesap verecek ama İsrail’in siparişi üzerine demokratik normale son veren generaller muhakemeye konu edilmeyecek... Öyle mi?
Hem, hakkaniyete uygun değil...
İşte beklenen oldu ve 28 Şubat soruşturması başladı.
Kendilerini “sürecin mağduru” sayanlar da görüldüğü üzere “oh olsun” demediler, sevinçten göbek atmadılar, zil takıp oynamadılar... Olanları, derin bir üzüntüyle ve sükûnetle karşıladılar...
Bu olgunluk, sair soruşturmalarda da sergilenebilseydi keşke.
Konu ne?
Konu, Ertuğrul Özkök.
Ertuğrul Bey, kendi beyanlarıyla da sabittir ki, 28 Şubat sürecinin en önde gelen (hatta en önde giden) destekçilerinden biriydi.
Bu türden “destek girişimleri”, zaman zaman insanın başını derde sokabilir. Ayrıca, “darbe destekçisi” olarak anılmak, insanların hoşlanacağı bir pozisyon değildir... Bu nedenle, sürece açık destek veren refiklerimiz, zaman zaman, “Destekledik, hata ettik. Baskı altındaydık. Desteklemek zorundaydık...” gibi itiraflarla “durumlarına” açıklık getiriyorlar, zımnen 28 Şubat darbesini mahkûm ediyorlar.
Ertuğrul Özkök böyle mi?
Biz onu hiç nedamet içinde görmedik... Andıç ayıbındaki zoraki özrünü saymazsak, neredeyse “desteğini” meşrulaştıran ve bunun demokratik zaruretlerden kaynaklandığını açıklayan yazılar yazdı ve yazıyor... Öyle ki, darbeye Pakistan Yüksek Mahkemesi’nden cevaz bile aradı.
Hadi “olabilir” diyelim.
Ertuğrul Özkök, kendi demokratik (!) istikametiyle, 28 şubat’ın istikameti arasında paralellikler (ortaklıklar) kurmuştur ve böylesinin “ülkemiz için daha hayırlı olacağını” düşünmüştür.
Böyle düşündüğü için de, soruşturmayı itibarsızlaştıran bir tutum takınmaktadır.
Fakat, Ertuğrul Özkök doğruları yazmıyor.
Daha doğrusu, “kurnazlık” yapıyor.
Soruşturulan şey, MGK kararlarıymış gibi, “Bu kararların altında, bugünün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de imzası var” diyerek, bir anlamda yapılan işin “hukuksuz” olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Mahut MGK bildirisi, salt bir bildiridir oysa...
Herhangi bir bağlayıcılığı yoktur.
Bildiri, dönemin üyeleri tarafından imzalanmıştır ama yürürlüğe konmamıştır. Yani, Bakanlar Kurulu kararına dönüştürülmemiştir.
Bugünün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de, ne bildirinin, ne de Bakanlar Kurulu’nun altında imzası vardır... Gül, evet, bakandır ama “MGK üyesi” değildir. İstese de bildirinin altına imza koyamaz.
Kaldı ki, generaller, MGK’da alınan 18 maddelik “kararlardan” dolayı değil, illegal örgüt (Batı Çalışma Grubu) kurmak ve “meşru hükümeti düşürmek” suçlamasıyla yargılanıyorlar,
MGK toplantısının tarihi olan 28 Şubat ise, mahut sürece verilen isimdir... Başka da bir şey değildir...
Süreç, hükümetin düşürüldüğü tarih olan, 17 Haziran 1997 tarihinde sona ermiştir... Yani, “MGK faaliyetleri” değil, 17 Haziran’la noktalanan sürecin tümü yargılanmaktadır.
Duyurulur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.