Beni anlayan beri gelsin
Taraf’ın asker kökenli yazarı Namık Çınar’ın 28 Şubatçılar ile onlara destek çıkanlara öfke sunan dünkü yazısını okurken gözüm bir ara-nota takılıp kaldı; paragrafı birkaç kez dönüp yeniden okuma ihtiyacı duydum.
Paragraf şu: “Bunların ecdadı, yüz sene kadar önce ‘İrticayı bastıracağız’ diye Selânik ordusunu getirip İstanbul’un üstüne çökertmişler; biz de ardından Selânik başta olmak üzere bütün Rumeli’yi kaybetmiştik. Şimdiki avuç içi kadarlık Trakya’yı da zar-zor kurtarmıştık.”
Hayır, aklım 31 Mart isyanına gitmedi, zihnim ‘Bir Zamanlar Osmanlı: Kıyam’ türü bir dizi senaryosu yazmadı. Daha yakın bir dönem ve bir başka ülke geldi hatırıma; orada olan ve hâlâ bitmeyenleri hatırlayıp kendi halimizi düşündüm.
Geçtiğimiz ay, 22 Mart 2012 tarihinde, Afrika’nın fazla önemsenmeyen ülkelerinden Mali’de bir askeri darbe yaşandı. Yüzbaşı rütbesindeki Amadou Sanogo liderliğinde hareketlenen askerler, ülkeyi yönetenlerin ayrılıkçı terör örgütü Azawad Özgürlüğü Ulusal Hareketi (MNLA) ile yeterince mücadele etmediği gerekçesiyle yönetime el koydular.
Sonrasını Christian Science Monitor’dan (CSM) okuyalım: “Mali’nin kuzeyinde savaşan Tuareg isyancıları, bir dizi askeri başarının ardından 1 Nisan günü efsanevi Timbuktu kentini ele geçirdi; 6 Nisan günü de adını Azawad koydukları devletin bağımsızlığını ilân ettiler.”
CSM ‘tuhaf tezat’ dediği noktayı şöyle vurguluyor: “Küçük rütbeli subaylar, darbelerini, Devlet Başkanı Amadou Toumani Touré ayrılıkçı Tuareglere karşı savaşa gerekli malzeme, silâh ve fon ayırmadığı için yapmışlardı; darbeden sonra ise Tuaregler Kidal, Gao ve Timbuktu’yu ele geçirdiler.”
Tuhaf bir tezat gerçekten...
Konuya dikkatim her ne kadar ilk CSM’da çıkan haberle çekilmiş olsa da, o uyarılmayla başka değerlendirmelere de göz atmaya başladım. Foreign Policy dergisinde Gregory Mann’ın “Mali Timbuktu’yu NATO güçleri Bingazi’yi kurtardığı için kaybetmiş olabilir mi?” sorusuyla o sayede karşılaştım. Mann şunu yazmış: “Mali’nin içinde yer aldığı Sahara’daki ayaklanmanın Libya’ya yönelik NATO operasyonuyla daha güçlenmesi ve kesifleşmesi yalnızca öngörülebilir değildi; öngörülmüştü de. Gelişmeleri gözleyenler bunun olacağını görüyordu.”
Neymiş? NATO güçleri Kaddafi’nin elinden kurtarmak için Libya’ya operasyon düzenleyince, Mali’de devlete karşı uzun yıllardan beri isyan halinde olan Tuaregler vaktin geldiğini düşünmüş; hamle yapma fırsatını da bizzat darbeci askerler vermiş gerillalara... Yeni askeri rejim, çarnâçar, ayrılıkçı Tuaregler ile müzakere yollarını aramaya başlamış...
Hem CSM hem de Mann Mali’nin şimdi ayrı bir devlet ilân edilmiş topraklarının sadece MNLA gerillalarının değil, el-Kaide türü örgütlerin de yuvası haline dönüştüğüne işaret ediyorlar...
Libya’ya saldırmakla el-Kaide’ye devlet hediye etmeyi düşünmemiştir 11 Eylül (2001) saldırısı sonrası bütün kimyaları bozulmuş olan Amerikalılar...
Mann “Öngörülmemesi mümkün değildi” diyor. CSM da ekliyor:
“ABD’nin Afrika’daki Yüksek Komutanlığı (Africom), el-Kaide türü örgütlerle mücadele edebilsin diye, Mali ordusuna milyonlarca dolar akıtıyor, askerleri eğitiyordu...”
Eğitilen ve geleceği üzerine yatırım yapılan askerlerden biriymiş darbe lideri Sanogo. Mann Sanogo’nun bir ara göğsüne ABD komando rozeti bile taktığını hatırlatıyor.
Öff... Gerçekten canım sıkıldı. Taraf yazarı 31 Mart olayının ve ardından siyasi sisteme ordu müdahalesinin koca bir imparatorluğun kaybına yol açtığını not düşmüş; bense Afrika’daki ehemmiyetsiz bir ülkede gerçekleşen askeri müdahalenin ülkenin bölünmesini getirdiği gerçeğini düşünmeye başlamışım. İttihatçılar darbe yaparken ABD yoktu piyasada, Mali’de Almanya’nın esamisi okunmuyor.
Suriye’de yaşananlar mı böyle ilintisiz görüntüleri zihnime doluşturmuş olabilir? Ne yani askeri müdahalelerin ülkelerin başına farklı sonuçlar da açabileceğini mi düşünüyorum? “Yürü, sen becerirsin” diyenler iyi niyetli olmayabiliyorlar mı?
Ne demek istiyorum ben?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.