Yeni Türkiye ne mi?
Bazıları "yeni Türkiye"yi anlamamakta direniyor.
Hatta başka bazıları da hem direniyor, hem de "yeni Türkiye" denmesine de itiraz ediyorlar. "Ne değişti de 'yeni Türkiye' lafı çıkarıyorsunuz?" diye kafa da tutuyorlar... Hâlbuki yeni Türkiye, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak demektir. Vesayet belini doğrultamayacak, devlet içindeki hukuk dışı yapılar bir daha asla güç toplayamayacak demektir. Geçtiğimiz üç-beş günün birkaç haberiyle ne demek istediğimi anlatmaya çalışayım.
12 Eylül referandumu ile sivil savcılara, askerî bölgelerde soruşturma yapabilme imkânı tanıyan düzenleme de kabul edilmişti. İşte o yüzde 58 "evet" şimdi bir dönemin karanlıkta kalmış olaylarıyla ilgili soruşturmalara kapı açtı. Savcılar, 1990'lı yıllarda şüpheli şekilde hayatını kaybeden komutanların ölümlerinin arasında bağlantı olup olmadığını ortaya çıkarmak için harekete geçtiler. Albay Kazım Çillioğlu soruşturmasını yürüten Özel Yetkili Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı, Tuğgeneral Bahtiyar Aydın ve Albay Rıdvan Özden'in ölümüne ilişkin Diyarbakır'da yürütülen soruşturma dosyalarını istedi. Hatırlayacaksınız, "şehit oldu", "intihar etti" denilerek üstü kapatılan bu ölümlerin üzerindeki şüpheler, mezarlar açılarak yapılan otopsilerle kalktı. Bu üç cinayetin aydınlatılmasının bile eski Türkiye'de hangi defterleri düreceğini pekâlâ tahmin edebiliriz...
28 Şubat soruşturması da geri dönülmez yoldaki yeni Türkiye'yi anlatıyor. "Askerle sınırlı kalsın, medyaya dokunulmasın" kampanyasına rağmen, nehir yatağında akmaya devam ediyor. Taraf gazetesinin haberine göre, meğerse 28 Şubat sürecinde Genelkurmay Karargâhı'nda Batı Çalışma Grubu'nun üst düzey komutanlarıyla gazetecilerin yaptıkları görüşmeler kayda alınmış. Hangi komutan, hangi tarihte, hangi yazar, hangi gazeteci ile ne görüşmüşse bunlar tek tek not edilmiş. Tamam, intikam ve rövanş olmasın, ama 28 Şubat postmodern bir darbe ve sivil ayağı var. Milletin cebinden çalınan bir de 60 milyar dolar var. Tankları yürütenlerden hesap sorulurken, milyarları yürütenler görmezden mi gelinsin? Bir değil, iki değil tam 21 banka soyuldu. Kimler, hangi siyasiler, hangi sivil-asker bürokratlar buna göz yumdu, sorgulanmasın mı? Gazeteciliği bırakıp bu işlere aracı olanlar varsa yargı onları görmezden mi gelsin?
Yine Taraf gazetesinin haberine göre, emekli Orgeneral Çevik Bir, savcılıkta verdiği ifadede siyasi parti, vakıf, dernek ve basın-yayın organları ile holdingleri incelemeye aldıklarını kabul etmiş. Üstelik "Batı Çalışma Grubu'nun çalışmaları, Genelkurmay Başkanı'nın bilgisi dâhilinde ve emir komuta zinciriyle yürütüldü" diyerek dönemin Genelkurmay Başkanı Karadayı'yı işaret etmiş. Öte yandan YÖK'te yapılan aramalarda ele geçirilen 135 klasör ve yine Gölcük'teki aramalarda bulunan YÖK-TSK yazışmaları da mercek altında. Genelkurmay Karargâhı'ndaki BÇG bünyesinde hazırlanan Batı Eylem Planı kapsamında, üniversitelerde yapılacak atamalar, brifingler ve fişleme niteliğindeki uygulamaların, dönemin YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz'e iletildiği ve karşılıklı yazışmalar yapıldığına dair birçok dokümanın ele geçirildiği ifade ediliyor.
Üç ay önceki bir haberle, geri dönülmez yolu başka bir alandaki kararlılıkla anlatmaya çalışayım. "Çete" ya da "mafya" tabir edilen çıkar amaçlı suç örgütlerine yönelik son 7 yılda düzenlenen bin 67 operasyonda gözaltına alınan 16 bin 838 şüpheliden 6 bin 721'i tutuklandı. İktidarın kararlılığına rağmen hâlâ çeteleşmeye çalışanların yeni Türkiye'yi anladığı söylenebilir mi? Ama en komiği; Ankara Çankaya'da öğretmenler odasına yerleştirdiği gizli kamera ile gündeme gelen ilköğretim okulu müdiresinin başka bir okula, yine müdür olarak atanması. Yeni Türkiye'yi ne müdire hanım anlamış, ne de onu müdür yapmakta direnen bürokrasi zihniyeti...
[email protected]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.