AK Parti'ye Silivri tuzağı mı?
Silivri'de tutuklu ikisi CHP'li, biri MHP'li, beşi BDP'li 8 milletvekili üzerinden AK Parti'nin bir tuzağa çekildiğini düşünenlerdenim.
Ergenekon ve Balyoz davaları, darbe teşebbüsü davalarıdır. İnternet Andıcı davası, 12 Eylül davası ve başlayan 28 Şubat soruşturmasına topluca bakıldığında, vesayetten demokrasiye geçişin sancılı sürecini görürsünüz. Yüz yıllık bir statükonun, bütün kurumlara, güç merkezlerine yayılmış bir zihniyetin yenik düşmesi kolay değildir. Demokratikleşmeden yana olanlar, bu topyekûn mücadelede yılgınlığa ve gevşemeye uğradığı an, vesayet bütün acımasızlığı. İntikam ve rövanşist duygularıyla geri dönecektir.
Dünkü gelişmeyi hatırlatayım. Aralarında emekli Orgeneral Çetin Doğan, eski Kuvvet Komutanları Özden Örnek ve Halil İbrahim Fırtına'nın da bulunduğu 365 sanıklı Balyoz davasının 92. duruşmasında sanıklar 92'nci kez hâkim karşısına çıktılar. Mahkeme Başkanı, İstanbul Barosu'nun kendilerine istenen avukatları vermediğini, davanın ara kararlarında sübjektif davranılmasını istediğini ve bunun için de kendilerini tehdit ettiğini söyledi.
Vesayet bütün adamlarıyla direniyor. Çünkü yüzyıldır sahip oldukları gücü, imkânlarını ve konumlarını kaybetmek istemiyorlar. Cuntacıların psikolojik harp taktikleri devam ediyor. Psikolojik harbin bu dönemde en büyük hedefi, devam eden davaları itibarsızlaştırmak, sulandırmak, bulandırmak, özünden saptırmaktır. "Sivil vesayet", "intikam almak istiyorlar", "hedefte Türk Silahlı Kuvvetleri var", "orduda komutan kalmadı", "gaziler bile tutuklanıyor" ve "tutuklu milletvekilleri bir demokrasi ayıbıdır" argümanlarının hepsine, psikolojik harp uygulamaları açısından bakmak lazım. Nitekim devam eden davaların iddianamelerinde, bu argümanları açık açık uygulama talimatı olarak gösteren ıslak imzalı, paraflı belgeler var. Medyanın nasıl kullanılacağı, hangi taktiklerin uygulanacağı bir bir yazılı o belgelerde. Sadece referandumda evet diyen iradenin gevşeyerek yılgınlığa ve yorgunluğa düşmesini bekliyorlar...
Silivri'de tutuklu milletvekilleri konusuna bu dikkatle yaklaşmak gerekir. CHP, MHP ve BDP bu milletvekillerini aday yaparken, Anayasa'nın ilgili maddeleri gereği, mahkemelerin onları tahliye etmeyebileceğini de biliyorlardı. Hatta Sayın Kılıçdaroğlu, 3 Haziran 2011'de, yani seçimlerden 9 gün önce bir televizyon kanalında; "Evet hapisten çıkamayabilirler. Bunu daha önce Sabih Kanadoğlu da açıklamıştı. Sonuçta yargının takdirine bağlı." demişti. Yani 367 mucidi Sabih Kanadoğlu bile o günlerde; Anayasa'nın 14 ve 83'üncü maddeleri, Ergenekon gibi bir davadan herhangi bir şekilde yargılananların milletvekili seçilse dahi dokunulmazlık kazanamayacağını açıkça ortaya koymuştu. "Ergenekon tutukluları, 'dokunulmazlık kazandı' gerekçesiyle tahliye edilemez, milletvekili oldukları için tahliyeleri söz konusu olamaz; böyle bir gerekçe kullanılamaz..." demişti.
AK Parti bu meseleyi, hem hukukî açıdan, hem de siyasî açıdan hassasiyetle değerlendirmek zorundadır. AK Parti, referandumda çıkan yüzde 58 "evet"in takipçisi ve darbe davalarının ardındaki siyasî iradenin sahibidir. Bu duruşunun zedelenmesi, AK Parti'ye çok şey kaybettirir. Hukukî açıdan da, yargının elinden adam almaya iştirak etmek gibi bir konuma savrulur. Bu hamle, aynı zamanda yargıya açıkça baskı demektir. Davaların itibarsızlaştırılmasına vasıta olmak demektir. Ayrıca beş BDP'li, terör örgütü üyeliğinden yargılanıyor. Terörle mücadelenin zaafa uğratılmasına yol açacak psikolojik atmosfer, AK Parti'ye umulandan daha fazla zarar verebilir...
CHP, MHP ve BDP, seçim öncesinde ne yaptıklarını biliyorlardı. Darbe davalarının itibarsızlaştırılmasının siyasî ayağında rol aldılar. Dün yargıya kafa tutanların, hukuka meydan okuyanların, bugün demokrasi ayıbından bahsetmelerinin samimiyeti de sorgulanmalıdır. Kendi düşen ağlamaz...
[email protected]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.