Hep espri, hep espri... Nereye kadar?
Hakikaten gülüyoruz... Muazzam espriler yapıyor ve nereye kaçacağımızı bilemiyoruz...
Esasında ciddi bir adamdır.
Etekli resimlerinde bile, “uzak ufukları tarayan” mağrur bakışlarıyla ne kadar da ciddi ve “sululuğa gelmez” bir adam olduğunu kanıtlamıştı.
Bir kere, Marksist...
Marksistler ciddi olur. Gülmez. Doğu yoldaş mı söylemişti, “Gülmek bir burjuva icadıdır” diye? Mehmet Yakup Yılmaz’ımızı gülerken hiç görmedim. Burjuva icadı olduğu için değil. Sanırım “güldürmeyi” tercih ettiği için.
Hatırlatmaktan bıktım ama tekrarlamakta beis yok: Yakup’umuz Marksist düşünceyle 13 yaşında tanışmış... Tanışış o tanışış.
Hayatına bir Marksist olarak mı devam ediyor? Bilmiyorum.
Bir Marksist nasıl yaşar? Onu da bilmiyorum.
Mehmet Yakup Yılmaz gibi yaşamaz herhalde...
Belki de yaşar.
Dedim ya bilmiyorum ve kafam çok karışık.
Fakat, okuduğumuz ve izlediğimiz kadarıyla, Mehmet Yakup Yılmaz, bir Marksist’ten çok, Kemalist’e benziyor. Birini birine üstün gördüğüm ya da birinin eksikliğini Mehmet Yakup’ta nakısa saydığım için söylemiyorum. Kaç Marksist arkadaşa sorduysam, “Duymadık” dediler, “Marksist olsaydı, mutlaka duyardık...”
Bir Marksist olarak, muhtemelen (muhtemelen değil, mutlaka), emeği de kutsuyordur. En azından, “emeksiz kazancın” hoş olmadığını teslim ediyordur.
Memduh Bayraktaroğlu’nun iddiasına göre, Mehmet Yakup Yılmaz’ımız, Okan Üniversitesi’nin patronu Bekir Okan’dan “emeksiz” tarafından “danışmanlık ücreti” alıyormuş. Ya da bir dönem almış.
Bilmiyorum...
Daha doğrusu, ihtimal vermiyorum...
Konumuz “emek” değil zaten.
Konumuz anayasa...
Mehmet Yakup Yılmaz yememiş içmemiş, Birlik Vakfı’nın hazırladığı anayasa önerisini ele geçirmiş... Oradan ateş edip duruyor.
İşte efendim, kurucuları arasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanı Cemil Çiçek ve Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in de bulunduğu bu vakfın anayasa önerisinde “dini referans alan bölümler” bulunuyormuş ve laiklikten hiç söz edilmiyormuş.
Mümkündür...
Birlik Vakfı, bir “anayasa önerisinde” bulunmuştur ve içeriğinde Mehmet Yakup Yılmaz gibileri ürkütecek kimi hususlara yer vermiştir. Esasında yer vermelidir de...
Bir kere adı üstünde, “öneri...”
Pek çok kuruluş, ideolojisi, dünya görüşü ve siyasal kavrayışı istikametinde önerilerde bulunur. Bu öneriler tartışılır. Kabul görür ya da görmez. Anayasalar zaten toplumdaki farklı talepleri, bu taleplerin ortalamasını dikkate almak zorundadır. Aksi halde, toplumun değil, bir zümrenin yahut “konvansiyon”un anayasası olur.
Yakup Yılmaz bundan sonrasını “kinaye”ye döküyor...
Daha doğrusu, laf sokuyor. Arada “ağır top” filan gibi espriler yaparak, anayasa çalışmalarına çakıyor...
Hem güldürüyor, hem düşündürüyor.
Nasıl düşündürdüğünü kendisi söylesin: “Merak ettim, Birlik Vakfı bu anayasa önerisini hazırlarken vakfın kurucularına da danıştı mı?”
Merakına saygı duyuyorum.
Benim de merak ettiğim bir husus var:
Erken yaşta Marksizm’le tanışıp bilinçlenen Mehmet Yakup Yılmaz, demokratikleşme ve yeni anayasa çalışmalarına çakmaya, yapılan her işi sarakaya almaya doymadı mı? Ya da ne zaman doyacak?
Her gün üç adet “çaktım hükümete, verdim dersini” yazısı yazıyor; Başbakan’ı, bakanları “ti”ye alıyor; müthiş espriler yapıyor; kafası atınca “yandaşlar” diye saydırıyor...
Aferin iyi ediyor da, Allah rızası için bir gün de çıkıp desin ki, “Bu toplum yeni bir anayasayı hak ediyor, ben de şu işin ucundan bir tutayım, kendi mahallemin taleplerine tercüman olayım...”
Hep espri, hep espri... Nereye kadar?
Bir de, henüz yapılmamış “sivil anayasaya” bu kadar laf sokan Mehmet Yakup Yılmaz’ın, dayatılmış “askeri anayasalara” bir itirazı yok mu?
Varsa, ne zaman duyacağız?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.