Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

“Yeni Din Kemalizm’in” Şairleri

“Yeni Din Kemalizm’in” Şairleri

Günümüzde “Yeni din” Kemalizm’in şairlerinin soyu tükenip fosilleşmiş olsa da şenî tesirlerinin, Atatürkçülüğün bekçiliğini yapan bazı üniversite, dernek ve dergilerde sürdüğüne dair misaller çoktur. Maazallah bu sapkın edebî ve fikrî “inkılâbın” şenaatine gençliğin aldanmaması için erbabının bildiği “Yeni din” şarlatanlığından, yani M. Kemal tapıcılığından birkaç kareyi göstermeyi din ü millet adına vazife addediyoruz.

Mübalağaya varsa da, devrin aydınlarının şiir ve yazılarındaki M. Kemal portresi, onun bizzat kendi tavır ve düşüncelerinden kaynaklandığı âşikardır. M. Kemal’in zihniyetini, aşağıda nakledilen şiirlerin yansıttığı fikirlerden kurtarmaya çalışmak nafiledir. Çünkü hakikat şiirlerin anlattığı gibidir. Bazı milliyetçi ve “ulusalcı” grupların, “aslında böyle biri değildi de, onu dalkavuklar efsaneleştirip putlaştırdılar” kurnazlığıyla, şiirlerin anlattığı K. Kemal’den “milliyetçi mukaddesatçı bir M. Kemal” imajı oluşturmaya çalışmaları boşunadır. Nehri tersine akıtmak gibi abesle iştigaldir.

M. Kemal, hakkında yazılan şiirlerin anlattığı düşüncelerin öncüsü ve “öznesiydi.” Hakkında yazılan abartılı şiir ve övgülere karşı çıkmamış ve soruşturmaya tâbi tuttuğu görülmemiştir. Birkaç hafif yollu itirazının da resmiyet ve ciddiyeti olmayan taktik hareketler olduğunu devrin Kemalist aydınları söylüyor.

M. Kemal’e peygamber, Allah, tanrı, ilâh gibi sıfatlarla hitap edilen şiir ve yazılar asla suç unsuru olarak cezai müeyyideye uğramamıştır. Atatürkçü yazarların yazdıkları esasında onun asıl zihniyetinin bir yansımasıdır.

“GENÇLİĞİ KEMALİZM DİNİNİN COŞKUN TAPKANI YAPMAK…”

“Yeni din Kemalizm” 1930’larda düşüncede, edebiyatta ve siyaset de hayli tesirli olan Altı Ok cumhuriyetçiliğinin bir diğer adıdır. Devrin Edirne milletvekili Şeref Aykut, “Kamalizm Dini” adlı kitabında Kemalizm’i bir din olarak târif ediyor. Adı geçen yazar sıradan bir edip değil, M. Kemal’in “Tek Şef” olduğu mecliste milletvekilidir ve M. Kemal’in de bağlılarındandır. Şenaat dolu ifadelerinden herkesin korunması gerek:

“Gençlik, Türklüğün dayangacı ve geleceğin biricik umududur… Onun inanını (inancını) doldurmak, vicdanını doldurmak ister. Bu sebeplerdir ki, onu Kemalizm dininin hiç şaşmayan, şaşırmayan orunçlu (heyecanlı) ve coşkun tapkanı (uygulayıcısı) yapmak, onu bu kutsal, ulusal ve kurtarıcı dini olanca derinliği ve inceliği ile oydamlamak (telkin etmek) ister. Ta ki, Kemalizm dinine inanı (inancı) artsın. İşte disiplin altında gençlik böyle olacaktır.”

M. KEMAL’İ “TANRIYLA MÜSAVİ” GÖREN “YENİ DİN” ŞAİRLERİ

“Edip Ayel, şiirinde M. Kemal’e peygamber ve Allah diyerek hitap ediyor: “Cennetse bu yurt, sen onu buldundu harabe/ Bir gün olacaktır anıtın Türklüğe Kâbe / Zindan kesilen ruhlara bir nur gibi doldun / Türk ırkının en son ulu peygamberi oldun / Tutsak seni lâyık, yüce Tanrıyla müsavî / Toprak olamaz kalp doğabilmişse semavî / Ölmez bize cennetlerin ufkundan inan ses / İnsanlar ölür; Türklüğe Allah olan ölmez.”

Bu şiirdeki pozitivist düşünce ve çağrışımlar uyandıran ifadeler öyle durup dururken yazılmamıştır. “Allah anlayışının insanların vicdanında üretilen bir kavram olduğu” düşüncesi, M. Kemal’in kendi el yazılarıyla yazdığı notların yayınlanmasıyla dönemin aydınlarına ilham olmuştu. Bu fikirde olan şiirler, M. Kemal’in bu yöndeki beyan ve el yazılarından sonra yazılmıştır ki, baştan beri hakkında yazılan şiir ve yazılar onun sözlerinin ardından yazılmıştır.

“FELSEFEMİZDE DİN KELİMESİNİN TAM KARŞILIĞI ULUSALCILIKTIR”

Kemalist rejim, devrin aydınlarınca “yeni din” olarak telakki ediliyordu. Bu mânada “din” ve “tanrı” kavramları İslâm akaidinin şartları olan Allah’ın vahyi, dini ve peygamberlerine inanmayan pozitivizmden beslenen toplumu ve toplumun öncülerini yücelten bir anlayışın ürünüdür. M. Kemal’in milletvekili Ruşeni Barkur “Din yok, milliyet var” kitabında ( Kazım Karabekir Anlatıyor, yayına hazırlayan Uğur Mumcu, 199, s.83) “Yeni dinin” Kemalizm olduğunu anlatıyor:

“Bizim kutsal kitabımız, bilgiyi esirgeyen, varlığı taşıyan, mutluluğu kucaklayan, Türklüğü yükselten ve bütün Türkleri birleştiren ‘ulusalcılığımızdır.’ O halde felsefemizde din kelimesinin tam karşılığı ulusalcılıktır. Ulusunu seven, ulusunu yükselten ve ulusuna dayanan insan, her zaman güçlü, her zaman namuslu ve her zaman onurlu bir insandır.”

Kemalizm, İslâm’a alternatif bir “Yeni din” şekilde felsefeleştirilir. Dinin karşılığı olarak “milliyet” yerleştirilir. “Tanrı” kavramı veya onların ifadesiyle “tapıngacın” adı ise Kemalizm’dir. Bu “Yeni dinin” hâşâ Tanrısı da, peygamberi de M. Kemal’dir. Onu “Tanrı” yerine koyan şairler, şiirlerini M. Kemal’in okuduğu gazetelerde ve mecmualarda peş peşe yayınlar. Vasfi Mahir Kocatürk, “Yeni Tanrıyı” şiiriyle anlatıyor: “Peygamber, tanrısına duymadı bu hasreti / Vermedi bu kudreti tanrı, peygamberine.”

Halil Bedii Yönetken, M. Kemal’in önünde “Yaradancı” (Allah, vahiy ve peygamber inancı olmayan) bir bakışla secde eder vaziyettedir: “Tanrı gibi görünüyor her yerde / Topraklarda, denizlerde, göklerde / Gönül tapar kendisinden geçer de / Hangi yana göz bakarsa: Atatürk.”

M. KEMAL “TANRICILIĞI” GIRLA GİDİYOR

Bu şiirde de vurgulanan, tek Allah ve O’nun peygamberler vasıtasıyla gönderdiği şeriata inanmaksızın yaradancı (deist) bir bakışla insanın tanrı seviyesine çıkabileceği anlayışı M. Kemal’in kendi fikirlerinden mülhemdir. Bu mısralarda M. Kemal için kullanılan “tanrı” sıfatı, insanlığın kurtarıcısı ve üstün insan şeklinde kullanılmıştır ki, 1930’lı yıllarda M. Kemal’in, ilim ve sanat çevrelerinde bizzat beyan ettiği ve yazdığı düşüncelerinden mülhemdir.

Kemalettin Kamu’nun “Ne örümcek ne yosun / Ne mucize ne füsun / Kâbe Arabın olsun / Çankaya bize yeter” şiirindeki “örümcek”, “mucize” , “füsun” kelimeleri de M. Kemal’in “Allah fikri” üstüne yazdığı el yazıları ve fikirlerinden iktibas edilmiştir. Bu şair, “Tanrı, peygamber diye nedir, kimdir bilmeden / Taptığımız ne varsa, hepsi onda şekil aldı” mısralarındaki fikirleri de yine M. Kemal’in el yazılarından ilham alarak yazmıştır.

M. Kemal’in, Prof. Afet İnan’a yazdırdığı “Medeni Bilgiler” kitabındaki “Allah ve Hz. Muhammed” başlığı altında el yazılı notları daha sonra matbuata geçilerek bir süre ders kitabı olarak okutulduğu malûmdur. Bu şiirlerin yazılmasına, M. Kemal’in, Allah ve peygamberi “bedevî insanların kendi ürettiği sosyolojik olaylardır” dediği bu kitap ve benzeri beyanların doğrudan tesiri olduğu devrin yayınlarındaki haberlerden anlaşılmaktadır.

Yusuf Ziya Ortaç’ın “Topladı avucunda, yıldırımı, şimşeği / Yoktan var ediyordu Tanrı gibi her şeyi” mısralarında da M. Kemal’in düşünce ve el yazılarının izleri vardır.

“SENSİN TANRIMIZ TÜRKLÜĞÜN BÜTÜNܔ

Ömer Bedrettin Uşaklı da K. Kemal’i “tanrılaştıran” mısralarında, onun, “Allah ve peygamber fikrini insanlar oluşturmuştur” yazılarından ilham alarak yazmıştır: “Bir güneş gibi yalnız / Sensin ülkü Tanrımız ey Türklüğün bütünü.”

İlhami Bekir’in mısralarındaki mübalağalı ifadeleri belki M. Kemal dikte etmemiştir. Fakat fikirleriyle, el yazılarıyla sebep olduğu belli: “İlk adam, mavi gözlerle baktı toprağa /Toprağın haritasını çizdi bayrağa / Allah değil, O yazdı alın yazımızı.”

Nurettin Artam, M. Kemal’i “Tanrılaş Atam” diyerek ululaştırıyordu: “Millete can veren, vatan yaratan / Tanrının göklere dönüşü gibi / Her zaman ırkıma büyük Baş Atam / Tanrılaş gönlümde, tanrılaş Atam.”

“ALLAH YAZMADI / SEN YAZDIN ALIN YAZIMI”

Bir şair durup dururken, devletin tek yetkili liderini niçin bu şekilde tasvir edebilir? Bir “önder” kendinin nasıl görülmesini istiyorsa, kendi asıl meşrebi ve temayüz ettiği yönleriyle şiir ve yazılara geçilir. Yukarıdaki şiirlerin yazılmasına fikir ve beyanlarıyla yol açan M. Kemal, bir gazetecinin “Allah’ın yardımıyla vatanı kurtardınız” demesi üzerine “Allah değil, vatanseverler kurtarmıştır” cevabının verir. Buna benzer ifade ve düşüncelerinin basında ve siyasî ortamda yer almasıyla bu tür şiir ve yazılar cesaretle yazılabilmiştir.

“Allah yazmadı / Sen yazdın alın yazımı” diyen İlhan Berk’in zihninin kıvrımlarındaki bu felsefe kendiliğinden oluşmamıştır. “Tanrı” kavramını üstün insan anlamında kullanma anlayışı deist felsefeyle ilgilidir ki, bu fikirler bizzat M. Kemal’in sözleriyle resmiyet kazanıp hem müfredata, hem de aydınlar arasında “dolaşıma” girmiştir.

Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın: “Sana çıkar bu yurdun ararsak son yolu da / Kutlu bir tanrı oldun güzel Anadolu da” mısralarının fikir kaynakları yine M. Kemal’in kendi duruşundandır. Kimse bir kişi hakkında ona ait olmayan bir sıfatı ve alâmetleri durup dururken yazmaz. Dönemin ve liderin en baskın hâlleri ve düşünceleri yazılır daima.

“Doğru Atatürkçülük” varmış gibi bir faraziye üstünde siyaset yapan bazı muhafazakâr-milliyetçi gruplar, Behçet kemal Çağlar’a “ baş dalkavuk” diyerek, M. Kemal’i korumaya çalışırlar. Sanki, M. Kemal, bu şairin mübalağa ederek yazdığı mısralardan rahatsız olmuş, o mısraların çağrışımı olan fikirleri reddederek kızıp öfkelenmiş. Oysa M. Kemal, bu şiirleri ve benzeri yazıları yazanlar hakkında tek bir soruşturma açtırmadığı olmadığı gibi, kızıp öfkelendiğine dair tepkisi de yoktur. Yazanların çoğunu değişik imkânlarla ödüllendirmiştir.

MEKTEPLERDE M. KEMAL ŞİİR YARIŞMALARI: “SANA TANRI MI DESEM…”

1938’de ilk ve orta mekteplerde düzenlenen “M. Kemal üstüne şiir yarışmaları, bu istikâmette yapılan ideolojik telkinin hangi çapta olduğunun gösteriyor. Körpe zihinlerin yazdığı şiirlerin ana fikrini şu mısralardan anlamak mümkün: “ Sana güneş mi desem Tanrı mı desem / Beyaz bir çiçek gibi nurunla yıkanayım / Atatürk seni sevmek milli bir ibadettir / Sensin cumhuriyeti yaratan, kuran / Ey Türk’ün yaratıcısı, cumhuriyetin yapıcısı…”

“Böylesine bir ideolojik beyin yıkama yaşanmasın artık” diyorsak, Atatürkçülüğün de bugün aynı şiddette tehlikeli olduğunu anlamak gerek.

Kemalizm’in baş tapıcılarından B. Kemal Çağlar’ın “Mevlüt” ü herkesin mâlumudur: “Hak Teala çün yarattı Türk’ü ilk / Dedi, ‘Üç kıta da olsun ona mülk / Mustafa nurunu alnına koydu / Bil! Kemal’in nurudur, ol nur!’ dedi.”

BAŞ TAPICI ŞAİR, M. KEMAL’E “TANRININ DİLİ” DİYOR

Bu baş tapıcı “Yeni Din Tanrısı”na tapınmaktan vecde geçer ve M. Kemal’i “Tanrının dili” olarak görür: “Kaç yıldır Türkçe’ydi Tanrı’nın dili / İnsana ne ilâh, ne de sevgili / Ne de ana-baba aratıyordu / Her an yaratıyor, yaratıyordu.”

Baş tapıcı Çağlar hızını alamaz, M. Kemal için ezan yazar: “Atatürk ekber!/ Atatürk ekber!/ ancak O var Atatürk!/ evliya odur/ peygamber odur / sanatkâr Atatürk / (…) ne evliya, ne de peygamber / halkına yar Atatürk!”


5 ağustos1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde bir başlık: “Atatürk yarım ilahtır. Türkler’in babasıdır. Hiçbir devlet şefi için hayatında bu kadar heykel dikilmemiştir.”

“Yen din Kemalizm”in “amentüsü” nü de yazmayı ihmal etmezler. “Türklüğün yeni iman şartları” çok cezbelidir(!): “Kahramanlık örneği olan ve vatanın istikbâlini yoktan var eden Mustafa Kemal’e, onun cengâver ordusuna, yüce kanunlarına, mücâhit analarına ve Türkiye için âhiret günü olmayacağına iman ederim.”

ÖYLEYSE BİZ DE DERİZ Kİ: KÂBE TÜRKLERİN, ÇANKAYA ATATÜRKÇÜLERİN OLSUN

Şu paganist ruhlu şu şiir 1930’larda CHP programlarının yazıldığı kaynaklara geçilmiştir: “Ufukta sonsuzluğu çizen kudretli bir el / Göklere yükseliyor ilah gibi bir heykel / Bu varlığın önünde bir dakika dize gel / Bu ateş daha kudsîdir, Kâbe’nin taşından / Ey mübarek Ata! Ey Tanrının oğlu! / 17 milyon yetiştirdiğin ve yoktan var ettiğin Türk gençliği!...”

CHP’nin “Cumhuriyetin Şeref Kitabı”ında hem paganizm, hem deizmi çağrıştıran sapkın fikirlerle yazılmış “Bin dokuz yirmi üç, yirmi dokuz ilk teşrin / Ey gökteki melekler siz de gökten inin / Yılda bir borcunuz cumhuriyete tapmak…” şiirini şimdi okumaktan siyasî menfaat icabı çekinseler de zihinlerinin kıvrımlarında yattığından olmalı ki, adı geçen kitaba koymaktan çekinmemişler.

DERS KİTAPLARINA “ATATÜRK’E HAMD OLSUN…” KONULDU

Ülkenin her yanına M. Kemal heykelleri dikildi. Devrin ders kitaplarına “Atatürk’e hamd olsun” diye başlayan cümleler yazıldı. Bu tapınma âyinine katılmayanlar “Yeni Din” in düşmanları ilân edildi. Öyle ki, Kemalistler gibi pozitivist “inkılâpçı” olan Yakup Kadri bu manzaradan rahatsızlığını dile getirmekten çekinmez:

“Atatürk’ün sefahetlerinde, Atatürk’ün kötü iptilâlarında bile Homerik bir destan rüzgârı vardı. İçki sofrasında elini her kadehine uzatışı. Tanrılar Tanrısı Zeus’un altın kupalar içinde kevser şarabı dağıtışını andırırdı ve riyaset ettiği cümbüşler, gerek Çankaya köşkünün samimî havası, gerek Dolmabahçe sarayının ihtişamlı dekoru içinde ve gerekse herhangi bir dost evinin mütevazı çatısı altında olsun: daima Olempus tepesindeki “bezm’ler gibi zaman ve mekân mikyasının dışına taşardı. Bilmiyoruz. Mevlânâ’yı kendinden geçiren şarkılar ve rakslar ne cinstendi? Fakat. Atatürk’ün her biri bir mistik tarikatın “âyin’inden farksız muhabbet meclislerinden ruhlarımız “cuşiş” denilen halin en yüksek mertebesine ermiş olarak çıkardık(Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk, s. 121-122).

Atatürkçü kuruluşlardan biri, “Atatürk’ün Anıtkabir’inin Mekke’den daha kutsal olduğunu, böylelikle ulusa Türk olmanın ne demek olduğunu anlatmalıyız” diye konferans verebiliyorsa hâlâ, anadan doğma Atatürkçüler, anadan doğma Atatürkçü Türk olmakla övünenlerin kirlenmiş idrakleri boşalmadıkça M. Kemal’e tapanları yanı başımızda ve çevremizde görmeye devam edeceğiz.
---------------------------------------
İLÂVE YAZI:

GÖNLÜME DÜŞENLER

Hacı Arıkmert; berk, becerikli, çalışkan, bileğine kuvvetli, mütedeyyin ve emin bir dost.
Dinini yıkmadan konuşur. Fikir Dükkânı’nın dost meclislerinde onu gördüğümde “işte hakiki Türk” derim. Yaptığım bu tavsifi abartılı bulan bazı gönüldaşlar, Hacı’nın “hakiki Türklüğünü” kıskanırlar. Fakat dikkate almadıkları bir şey var. Açıp baksınlar Osmanlı tarihine; hakiki Türk’ün, yani Müslümanın ölçülerinin bu dostun vasıflarıyla fazlaca çakıştığını görecekler.








Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi