Tasma
Siz hangi tasma yorumunun yanında hizalanmayı tercih edersiniz?
Darbe yapmayan generallere tasma takan Bekir Coşkunun yanında mı, bazı gazetecileri tasmalarından kurtardığını söyleyen Başbakan Erdoğanın yanında mı?
Erdoğana kızıp Bize açıkça köpek demeye getiriyor diye feveran edenler, meslektaşları için bin dereden su getirmişlerdi; İşte efendim, Cumhuriyet devrimleriyle birlikte Bey, Paşa gibi unvanlar yasaklanmıştır; Bekir Coşkun Paşa derken generalleri değil, Paşa ismini taktığı köpeğini kastetmektedir... Hem, Atatürkçülüğü su götürmez Bekir Coşkunun cumhuriyet devrimlerine muhalefet etmesi düşünülebilir mi?
Böyle derler ama yazılarından, konuşmalarından Paşa sözcüğünü eksik etmezler.
Kınamıyorum, ayıplamıyorum... Mahkeme korkusu...
Peki, herkesin yanında hizalanacağı bir tasma yorumu varsa ve Bekir Coşkuna kızanlar Başbakanı, Başbakana kızanlar Bekir Coşkunu görmemeyi tercih ediyorsa, bu dilemmada benim yerim neresidir?
Kendime bir yer seçmeden önce, iki tasma yorumu arasındaki mahiyet farkına değinmek istiyorum.
Biri, ötekini meşrulaştırmıyor elbette.
Birindeki cürüm, diğerini hafifletmiyor.
Fakat yine de bir mahiyet farkıvar.
Bekir Coşkunumuz, hukuka saygılı olduğunu söyleyen, demokratik parlamenter sistem içindeki yerini kabullenmiş, darbe ve muhtıra gibi kaka işlere yeltenmeyen generaller için kullanmıştı o sözcüğü...
Bir tür kâğıttan kaplan durumu yaratmıştı yani.
Bekir Coşkuna göre makbul general, hukuk dışına çıkmış generaldir.
Bunu da şurdan anlıyoruz:
Darbeci olmayan generallere karşı kıyıcı ve ayıp bir dili benimsemiş refikimiz, şanlı militarist geçmişimizde ismi darbe ve muhtıralarla anılan hiçbir general için bu ağırlıkta bir sıfat kullanmadı, hiçbirine tasma takmayı düşünmedi... Bilakis aynı çağdaşlık dairesi içinde yer aldıkları için, yapılanları zımnen alkışlama yoluna gitti.
Bu da bir tercihtir...
Kişi tercihini militarizmden yana kullanıyorsa, bize susmak düşüyor.
Başbakanın tasma yorumuna gelince...
Hiçbir zaman yanında hizalanmayı düşünmediğim bu yorum, büyük ölçüde, boyunlarındaki militarist tasmadan şekvacı olmayan, sivil irade söz konusu olunca aslan kesilen gazetecileri kapsıyor.
İsim sormayın...
Onlar kendilerini biliyor.
En azından, darbe dönemlerinin medyasına bakın...
Kimin boynunda ne var, göreceksiniz.
Bir de Ak tasmalı gazeteciler meselesi var.
Bu da, Başbakanın tasma benzetmesine içerleyen romantik isyankâr arkadaşımız Can Dündarın bir buluşu...
Buyuruyor ki Can, Ak tasmalı gazeteciler kadar, dışarıdan yularlı politikacılara, hocalara, paşalara da karşı duracağız...
Kime nasıl, ne zaman, hangi aparatlarla karşı durur bilmem ama Başbakanda eleştirdiği şeyin aynını misliyle kendisi yapıyor.
Başbakana dışarıdan yularlı politikacı, iktidarı destekleyen gazetecilere de ak tasmalı köpekler diyor... Araya da, çeşit olsun kabilinden, Fethullah Gülen Hocaefendiyle paşaları (darbe yapmayan paşaları) sıkıştırıyor...
Hadi bunu Can Dündarın nezahetine verip geçelim...
Merakımı mucip olan husus şu:
Bu Can Dündar bugüne kadar kimin hukukunu savundu? Hangi haksızlığa karşı çıktı? Hangi koğulmuşun derdiyle dertlendi? Hangi mağdurun yanında hizalandı? Hangi darbeciye dışarıdan yularlı asker dedi?
Daha da önemlisi, kalemiyle özgürlük mücadelesine ne kattı?
Bilmiyoruz...
Bildiğimiz şu: Can Dündar, netameli dönemlerde hep araziye uymuştur... Hep kaçmıştır... Tehlike geçince de kafa çıkarmıştır. Bkz. 28 Şubat süreci ve ertesi...
Budur Can Dündar.
Bu Can Dündar, Benim durumum nedir diye sormuyor da,
bir de kalkmış refiklerine tasma takıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.