Günah işleme özgürlüğü! (2)
İnsanlar "suç işleme özgürlüğü" istemez, çünkü suç, toplum düzenini tahrip eder. Ama laik düzen çerçevesinde "günah işleme özgürlüğü" isterler.
Demek ki günahın, toplum düzenini fesada vereceğini düşünmezler. Acaba öyle midir? Günahın toplum düzenini fesada uğratması gibi bir sonucu yok mudur?
Bu soru, dünkü yazımda ifade ettiğim, "Günah Yaratıcı'nın koyduğu kuraldan sapmaktır" yaklaşımından yola çıkarak şöyle de sorulabilir: Yaratıcı'nın koyduğu kuraldan sapılırsa yeryüzü fesada gitmez mi?
Düşünüyorum ki, bunun için "Günahın neden günah olduğu" ya da kural ihlalinin nasıl bir savruluşa zemin hazırladığı konusunda bazı örnekler üzerinde düşünebiliriz:
Diyelim Allah'ı inkâr günahı
Diyelim, Allah'ı inkâr (küfür) ya da O'na ortak koşmak İslam'a göre büyük günahlardan biri. Peki ama neden günah?
İslam'ın bu konudaki mantığı şu:
Allah'ı inkâr veya O'na ortak koşmak, insanoğlunun bütün zihin sistemini kuracağı ana yapıda bir sapma niteliği taşıyor.
"Küfür" kelimesi, örtmek anlamına geliyor ve burada "Gerçeğin üstünü örtmek" demek oluyor. Gerçek ne? Gerçek, bu kâinatın bir yaratıcı olmaksızın var olamayacağı hususu...
Bunu inkâr, bir anlamda insanın kendi varlığını inkâr demek. Kendi gerçekliğinin üstünü örten bir insan, başka neyi doğru algılayabilir ki?
O zaman bir anlamda tüm varlığı inkâr gibi bir işe girişiyorsunuz. İslam bunu insanlıkla bağdaştıramıyor. Ki insan, İslam'a göre özel bir varlık.
Yaratıcı'nın "ruhundan üflediği" bir varlık. Ağaçtan, kuştan, yerden, gökten, sudan topraktan farklı bir varlık. Bilinç verilmiş olan bir varlık. Ve o varlık, kalkıp, kendi gerçekliğinden başlayıp her şeyin üstünü örtüyor.
İnsan Yaratıcı'yı inkâr ettiğinde ne olur ki... Bunun insanın ve toplumun hayatına yansıması nedir ki, böylesine büyük bir günah işlenmiş olsun?
Yaratıcı'yı inkâr ederek de sağlıklı bir toplumsal düzen kurulamaz mı?
Evet, İslam da aynen bu açıdan bakıyor bu konuya?
İnsan Yaratıcı'yı inkâr ettiğinde, bu inkâr orada, insan zihnindeki bir olgu olarak durmuyor.
Yaratıcı'yı inkâr üzerine kurulu düzen
İnkâr, bir toplumsal düzene dönüşüyor ve o düzenin ana zemini gücü gücü yetene ilkesi oluyor.
Yarın Yaratıcı'ya, yani kendisinden ve her şeyden güçlü bir Kudret'e hesap vermeyeceğini düşünen insan, azgınlaşıyor. İlahi kelam olan Kur'an'da bu insani azmanlaşma şöyle ifade ediliyor: "İnne'l insane le yatğa en reahü'stağna-İnsan kendisini müstağni gördüğünde azgınlığa yöneldi." (Alak Suresi, 6)
Yaratıcı'ya ortak koşmanın varıp oluşturacağı sosyal düzen de Yaratıcı'nın kurallarını ihlal yönelişinde insanın sırtını dayamak istediği bir kudret arayışına tekabül ediyor ki, bu da başka bir "kevni fesad"ın kapısını aralıyor. Kur'an bu konuda şöyle uyarıyor: "Eğer yer ile gökte Allah'tan başka ilahlar olsaydı, bunların ikisi de mutlaka fesada uğrar, yok olurlardı." (Enbiya Suresi, 22)
Diğer iman esaslarının inkârından da Yaratıcı'nın inkârında olduğu gibi, bir sistem parçalanması ortaya çıkıyor ve "İnsanın ana koordinatları nasıl belirlenecek" sorusu ortada kalıyor.
Ahiret inancının inkârı ise, kötü niyetli insana, bu dünyada bir şekilde yanlışlıklarını gizleyebilme imkânı bulabildiği takdirde dilediğini yapma fırsatı tanıyor.
Böylece insanı dizginleyen nihai supapları devreden çıkarmış oluyor.
İnsanın sırf kalp hayatını ilgilendirir gibi farz edilen inanç esasları alanındaki günahlar-sevaplar, böylesine toplumsal bir gaye ile alakalı ise, toplum hayatını düzenleyen ölçüler ve onların yaptırımları çok daha hayati maksatlara bağlı olmalıdır.
Yarın daha toplumsal meselelerle ilgili "İslam ölçüleri" ile konuyu değerlendirmeyi sürdüreceğim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.