28 Şubatın Utanç Günlüğü: Mahkemeler ve Cezaevleri
Adaletle, hakkaniyetle, hukukla, siyaset ve toplumla dalga geçen cuntacılar dalga dalga önce adliyelerin sonra da cezaevlerinin yolunu tutuyor. Silahların gölgesine sığınarak tesis ettikleri askeri vesayet sistemi parça parça dökülüyor. İnkârları, manipülasyonları kâr etmediği için şimdi savunmadalar.
Eski küstahlıklarından, kibir ve gurur abidesi gibi toplumu her an ezmeye hazır havalarının yerinde yeller esiyor. Elbette bu durum tehlike geçti, askeri cunta örgütlenmeleri bitirildi anlamına gelmez. Çünkü görülecek daha çok hesap var.
Verenleri, Alanları ve Mağdurlarıyla Brifingler
28 Şubat darbe sürecinin aktörleri Çevik Bir ve Erol Özkasnaktan Fevzi Türkeri ve Teoman Komana kadar merkezdeki çelik çekirdeğe yönelik tutuklamalar bir noktaya kadar geldi. Şimdi sıra dönemin Genelkurmay başkanları İ. Hakkı Karadayı ve Hüseyin Kıvrıkoğlunun hesaba çekilmesinde. Sonrasında darbe örgütlenmesine iştirak eden askerler kadar sivil unsurları da kapsayan geniş bir yelpazede sürecin seyretmesi gerekiyor.
Sermaye sınıfı, bürokrasi, akademi, medya, istihbarat ayağında daha önce 28 Şubatın yargı kurumlarındaki ayaklarına yönelmenin gereği ortadadır. Askeri vesayeti Yüce Türk milleti ve kanun namına mümkün ve meşru kılan faktör en başta yargı kurumlarıydı. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştayın darbe süreçlerini ama daha önemlisi askeri vesayeti sürekli kılmakta oynadığı hayati rolün topluma faturası zannedildiğinden daha ağır olmuştur.
Hemen her dönem ama özellikle 28 Şubat darbe sürecini hazırlayan 90lı yılların başından itibaren hâkim ve savcıların Emniyetten gelen raporlardan daha ziyade MİT ve Genelkurmaydan gelen tavsiye görünümündeki talimatlara uyumlu oldular. Askeri cuntanın psikolojik harp planları çerçevesinde hazırlayıp sunduğu andıçlar üzerinden sadece medya, üniversiteler, sendikalar ve sermaye sınıfı harekete geçmemişti. Psikolojik harekâtın yargı ayağı çok güçlüydü ve gücü oranında toplumda ağır travmalar oluşturacak skandallara imza atmıştı.
Brifing adı altında askeri cuntanın emir ve görüşlerini yargı bürokrasine alenen ve resmen bildirenlerin bir kısmı nihayet şimdilerde cezaevindeler. Peki, bu durumda 28 Şubat askeri cuntasının emir ve görüşlerini bir emir subayı dikkatiyle dinlemeye ve yerine getirmeye koşarak giden pek yüce ve çok yüksek yargı sınıfının işlediği hukuk cinayetleri dosyası bir daha açılmamak üzere arşivlerde mi kalacak?
Cezaevlerinde Kardeşlerimiz Var!
Genelkurmay Karargâhından kendilerine bildirilen emir ve görüşlerle iddianame hazırlayan savcıların ve daha önemlisi sözde hukuki kararlar kuran hâkimlerin yol açtığı mağduriyetlerin giderilme vakti hâlâ mı gelmedi? Uzun günler süren işkenceli sorguların, sanık ve avukatların gasp edilen savunma hakları üzerine bina edilen cezai hükümlerin mutlaka masaya yatırılması gerekiyor. Brifingli yargı eliyle beton duvarlar arasına diri diri gömülmüş insanların çürütülmesine rıza gösteremeyiz, göstermemeliyiz.
Şöyle bir düşünelim: Nusret Demiral, Nuh Mete Yüksel, Vural Savaş, Yekta Güngör Özden, Tansel Çölaşan, Orhan Karadeniz, Sabih Kanadoğlu gibi resmi ideolojinin militan kadroları eliyle katledilen hukukun ve mağdur edilen insanlar üzerine adalet toplumu inşa edilebilir mi?
Askeri darbe sürecinin militanlığını yapmış savcıların, psikolojik harekâtın emir subayı modundaki hâkimlerin ve oligarşinin mümessili gibi tesis edilen mahkeme heyetlerinin sayısı azımsanamayacak kadar çoktu. Bunlar eliyle sayılamayacak kadar yargı cinayeti işlendi. Bu yargı cinayetlerine karşı Hükümetin ve toplumun hızla harekete geçmesi gerekiyor.
Özgür-Der, geçen hafta cezaevleriyle alakalı geniş katılımlı bir forum düzenlediğinde konuşmacılardan Sivas Davası müdafilerinden Av. Cüneyt Toraman birçok dava için yeniden yargılama değil dosyaların savcılara iade edilip iddianamenin yeniden kurulması gerektiğinin altını çiziyordu. Aslında aynı durum İslami Hareket, Jak Kamhi gibi benzeri birçok dava için de geçerli.
Bu ülkenin yaşadığı en temel tezatlardan biri de şudur: 28 Şubat sürecinde brifing veren cuntacı subaylar da brifingli yargıya muhatap olan özellikle İslami kimlik sahibi mağdurlar da cezaevlerindeler. Neden brifingçi subaylar ve kurbanları cezaevindeler de esas duruşta brifing alıp ağır mahkûmiyetler veren hakim ve savcılar memlekete hukuk dağıtmaya devam ediyorlar?
Şimdi tam zamanıdır. BÇGnin yanı sıra darbeci yargının ve vermiş oldukları kararlar da yargılanmalıdır. Aksi durumda Yüce Türk Adaleti mi, O Hâlâ Asker! plağı çalmaya devam edecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.