Kenan Alpay

Kenan Alpay

Psikolojik Bariyer ve Harekâtların Tasfiyesi

Psikolojik Bariyer ve Harekâtların Tasfiyesi

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kalabalık bir heyetle gerçekleştirdiği iki günlük Yunanistan ziyareti pek çok açıdan kritik edilmeyi gerekli kılacak mahiyette bir siyasi açılımdır. Yunanistan Cumhurbaşkanı, Başbakanı, ana muhalefet partisi lideri başta olmak üzere Başbakan Davutoğlu’nun önemli temaslar kurduğu gezide Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi de ortak bakanlar kurulu olarak toplandı.

Beraberindeki 9 bakanla Atina’ya inen Başbakan Davutoğlu’nunCumhurbaşkanı Papulyas ve Başbakan Samaras’la yapılan görüşmelerin basına yansıyan bölümleri her şeyden önce şu kanaati pekiştiriyor: Yunanistan-Türkiye ilişkilerinde ulusalcı hislerle tırmandırılan bildik gerilim ve çatışma sarkacına kesin olarak son verilecek. Fakat bu süreç basit ve karşılıksız barış söylemleri üzerinden değil, hakiki ve adilane stratejik ortak paydalardan hareketle hayata geçirilecek.

TEHDİT DEĞİL, TEKLİF SİYASETİ

Kıbrıs, Ege denizindeki kıta sahanlığı, Ruhban Okulu, Batı Trakya’daki Müslüman toplumun hakları meseleleri başta olmak üzere Türkiye ile Yunanistan ilişkileri arasında epeyce gerilim, hatta kriz noktası mevcut. 

AB ve ABD’nin Yunanistan’ı Türkiye’ye karşı kimi kollayan, kimi kışkırtan siyasetleri de mevcut sıkıntıları iyiden iyiye kronikleştiriyor. Üstelik son dönemde Türkiye’nin önce İsrail’le ardından da askeri darbe sonrası Mısır’la gerginleşen ilişkilerinde Yunanistan hatta Güney Kıbrıs Rum Devleti’ni bölgesel bir güç olduğuna dair heveslendirmeleri de buraya ilave etmek gerek. Üstelik Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervleri üzerinden İsrail ve Mısır’daki askeri cunta bütün ekonomik, askeri ve siyasi açmazlarına rağmen adeta Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetimini adeta tampon devlet gibi öne çıkmaya teşvik ediyor.

Bölgedeki gerilim trendinin giderek yükseldiği bir vasatta Başbakan Davutoğlu’nun Yunanistan’ı ziyaretinden hangi amaçların hâsıl olması bekleniyor? Şu üç hususu tartışmanın zaruri olduğunu düşünüyorum:Birincisi; Yunanistan içine düştüğü ekonomik bunalımın da bir neticesi olarak İsrail-Mısır askeri cuntasının kucağına sürüklenmekten kurtarılıyor.İkincisi; AB ve ABD’nin Yunanistan’ı Türkiye’ye karşı kontrollü gerilim aracı olarak kullanmasını imkânsız hale getirerek iki komşu ülkenin ilişkisini başka ülkelerin elinde rehin tutulmasına set çekiyor. Üçüncüsü; öteden beri ikili ilişkileri tanzim eden ulusalcı histerilerin tetiklediği karşılıklı zayıf düşürme politikalarını terk ederek yeni dönemi ortaklık ve komşuluk hukuku üzerine bina etmek.

Başbakan Davutoğlu’nun Atina’daki muhataplarına ısrarla ‘iyi komşuluk’ çağrısı yapması önemli. Ancak bir o kadar da önemli olan husus şudur: İyi komşuluk çağrısı bir zaafın, korkunun veya dışarıdan yapılan telkinin neticesi değildir. İşte bu sebeple Başbakan Davutoğlu’nun Yunanistan Başbakanı Samaras’la yaptığı görüşmedeki şu cümlesinin mahiyetini doğru kavramak gerekir: “Doğu Akdeniz’de kimse dominasyon, tek taraflı, iki taraflı, üç taraflı egemenlik oluşturma hülyasını, rüyasını taşımamalıdır.Biz Doğu Akdeniz ve Ege’de gerilim istemiyoruz.” Özetle; Türkiye iyi komşuluk istiyor ama korkudan değil. Tersine saygı ve ortak paydaların çokluğundan.

YALNIZLAR RIHTIMI

Türkiye ve Yunanistan’ın birlikte hareket etme kabiliyetini artıran hususlara dikkat çeken Başbakan Davutoğlu’nun konuşmasında hassaten altı çizilmesi gereken yer ise hassaten şurasıydı: “Birincisi, artık arada psikolojik bir bariyer yok. Türkiye ile Yunanistan arasında artık zihnimizdeki birtakım tabular, kalıplarla değil aksine zihnimizi, gönlümüzü en önemlisi de iki ülke arasındaki bütün kapıları açarak yürümeye kararlıyız. İkinci pozitif unsur ise tamamlayıcılık ilişkisinin görülmüş olması. Yani rekabet değil, hangi konu açılırsa açılsın iki taraf da birbirini tamamlayan aktörler olarak olaya bakıyor. Kıbrıs sorunu çözüldüğünde, Doğu Akdeniz’deki enerji koridorları konusunda da omuz omuza çalışacağız. İki halk da kaygı duymamalı. Ankara’da da, Atina’da da artık çok sağduyulu ve vizyoner liderler var.” 

Rusya Devlet Başkanı Putin’in Türkiye ziyareti ve kararlaştırılan projelerin, yapılan anlaşmaların hemen akabinde gerçekleşen Atina ziyareti, Kemalist sol ve liberal sol cenahı bariz bir biçimde ofsayta sürükledi. Daha geçen ay Bodrum’da EDAM tarafından 10.’su düzenlenen Bodrum Yuvarlak Masa toplantılarından çıkan sonuç şuydu: “IŞİD’e karşı askeri müdahaleye yanaşmayan Türkiye, Tehlikeli Yalnızlığa Sürükleniyor.”

‘Tehlikeli Yalnızlık’ nereden çıktı peki? İşte bunun için Koç Holding, Allianz, J. P. Morgan gibi kuruluşların sponsorluğu üstlendiği son bodrum toplantısında kimlerin yer aldığına bakmakta fayda var. İsveç eski Başbakanı Carl Bildt, NATO temsilcisi Fabrice Pothie, Kemal Derviş gibi isimlerin yanında siyasi-diplomatik ve sermaye temsilcileri, gazeteciler yer alıyor. Şu isimler de oradaymış: Aslı Aydıntaşbaş, Amberin Zaman, Soli Özel, Faruk Loğoğlu (CHP) ve Tuğrul Türkeş (MHP). Organizasyon, kadro, konu ve saha çalışması ‘mükemmel’ gözüküyor.

NATO, AB, ABD’nin kimi resmi, kimi sivil görünümlü generalleri, sratejisyenleri, diplomatik misyonları işte bu türden bilimsel-analitik zeminlerde ‘tehlikeli yalnızlık’ mottosunu kulaklara fısıldıyor. Kulaklara fısıldanan bilinçlere kazıyor ve ardından medya marifetiyle siyasi literatürlere raptediyor. 

Evet, psikolojik bariyerler yıkılıyor, psikolojik harekât planları yalama oluyor. Daha önemlisi ‘Tehlikeli Yalnızlık’a sürüklenmesi istenen AK Parti Hükümeti değil, AB ve ABD tarafından istihdam edilen kadrolu muhaliflerErkin Koray’ın ‘Yalnızlar Rıhtımı’ şarkısını söylemeye başlıyor: “Bir ben miyim perişan gecenin karanlığında / Yosun tuttu gözlerim yalnızlar rıhtımında...”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kenan Alpay Arşivi