Şeriatçı başpapazdan, şeriatçı başyargıca
ünlü Alman filozofu ve Frankfurt Okulunun mühim simalarından Jürgen Habermas, Türkiye’ye bir konferans için geldiğinde Batı toplumlarının ‘post-seküler dönem’e geçtiğini vurgulamıştır. Bilgi üniversitesinde yaptığı konuşmada Batılı toplumların sekülarizm sonrası dönemi yaşadığını ifade etmiştir. Bu durumda, bizim bu ülkede hâlâ laiklik kavgası yapmamız anakronik bir vaziyettir. Keza Batı kısmen de olsa İslâm hukukunu uygulamanın yöntemlerini tartışırken bizim hâlâ şeriat tartışmalarının içine gömülmemiz yine anakronik bir durumdur.
İslâm hukukukun özellikle aile hukuku kısmında dahi olsa tatbikatının Kanada ve İngiltere gibi ülkelerde tartışılmasından herhalde bizim de alacağımız dersler olmalı. Bununla birlikte, Türkiye’deki tarihî hesaplaşma bitmediğinden kamplaşma sürüyor. Kamplaşmanın bir tarafında yanlış ideoloji öteki tarafında da yanlış siyaset var ve bunlar Türkiye’yi tıkıyorlar. Yanlış ideoloji hâlâ Sovyet tipi laiklikte ve cumhuriyetin jakoben yorumunda direniyor. Halbuki artık dünya başka bir dönemi yaşıyor ve tartışıyor. Şeriat meselesine gelince; Kanada bu meseleyi en azından bazı eyaletlerinde tartıştı ve tartışıyor. ABD’nin 11 Eylül ikliminden uzaklaşması ve ortamın daha da olgun hale gelmesi halinde emin olun bu tartışmalar yeşerecek ve olumlu meyveler verecektir.
İngiltere’de Michael Nazır-Ali gibi köktenci ve radikal bazı Anglikan kalıntı ve artıklarının şiddetli hucumlarına maruz kalmasına rağmen Anglikan Kilisesi Başpiskoposu Rowan Williams bundan 4 ay kadar önce İslâm hukukukun İngiltere’de uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu söylemişti. Gün gelecek bu kaçınılmazlık kendisini fiiliyatla ortaya koyacaktır. Willams’ın bunu söylemesinden sonra yer yerinden oynamıştı. Solo ve koro saldırılar birbirini takip etti. özellikle de bağnaz dini kesimlerle köktenci seküler kesimler bir olup Williams’a kazan kaldırmışlar ve tahtını sarsmaya çalışmışlardır. Fakat İslâm hukukunun Batı’da da tatbikinin kaçınılmaz olduğu gerçeği dört ay sonra gelen başyargıcın sözleriyle daha da pekişmiştir.
***
Müslümanları ve ihtiyaçlarını anlayanlar her kesimin insaflıları arasından çıkıyor. Bu meyanda Noah Feldman gibi kimi Amerikalı Ortodoks Yahudiler de İslâm şeriatına övgüler düzmüşler ve onunla da kalmamışlar İslâmın siyasî yapısı olan hilâfet meselesinde de olumlu görüşler serdetmişlerdir. Ulemanın ve Osmanlı’nın yokluğunun büyük bir travmaya yol açtığını ve bugünkü mevcut otoriter ve totaliter rejimlerin varlığından Osmanlı’yı yıkanları sorumlu tutmuştur. Totaliter rejimlerin varlığını ulemanın yokluğuna bağlamıştır. Feldman’nı Ortadoks bir gelenekten gelmesi İslâm hukukunu anlamasını kolaylaştırmıştır. İngiltere’de de Yahudi aile ve miras hukukunu ihtiyari, sivil veya tercihli bir biçimde uygulayan Yahudi Ortodokslardır. Williams ve başyargıç Lord Philips de bu durumu emsal alıp Müslümanların da bu haktan yararlanması gerektiğini savunmuşlardır.
Bu da asil geleneklerin birbirlerini beslediklerini gösteriyor. Peygamberimiz Müslim’de rivayet edilen bir hadis-i şerifte ‘bakaya ehl-li kitap,’ ‘ehl-i kitap kalıntıları’ndan bahsetmiştir. Keza daha önceki yazılarımda da Hazreti Musa’nın kendi yolundan giden ve şaşmayan bir bakiyye topluluk için Allah’a yalvardığına temas etmiştik. Dolayısıyla bakaya ehli kitap sadece Hıristiyanlığa mahsus bir durum değildir. Ve Peygamberimiz Müslümanlar arasında da bakiyyetü’l selef sayılabilecek bir taife-i mansureden bahsetmiştir. ‘La tezalu taifetün min ümmeti zahirine ale’l hak’ hadisi de bize bakaya ehli kitap ifadesini çağrıştırır. Rowan Williams’dan sonra Lord Phillips de Müslüman toplulukların İngiltere gibi ülkelerde en azından aile hukuku ve miras hukukunda ihtiyarî olarak İslâm hukukunu referans alabileceklerini kabul etmektedir. Bu Batı açısından önemli bir açılımdır. Buna mukabil, bizde karşı cephenin tunç gibi itiraz etmesine paralel Batı toplumlarında laikleşmiş Müslümanların da aynen sekülerleşmiş Batılılar gibi bu fikrin karşısına çıkan en amansız topluluk olduğunu görüyoruz.
ABD’nin ılımlı İslâm (elbetteki manipülatif olduğunu kabul ediyoruz) demesine mukabil bizimkilerin İslâm adı noktasında sıfır tölerans göstermeleri gibi İslâm hukuku tartışmalarında da kimi insaflı batılılar karşısında Müslüman bir gelenekten ve geçmiştern gelen kimi insanların en insafsız çizgiyi temsil etmesi manidardır. Sanki laikler de ayrı bir millet gibi davranmaktadırlar. Lord’a itiraz yine ‘sekülarizm taraftarı ve şeriart karşıtı’ Müslümanlardan geldi. İşçi Partisi Milletvekili Halit Mahmut, İngiltere’de ‘şeriat’a izin vermenin “bölücülük” olacağını iddia ediyor: “Bu iki kutuplu bir toplum meydana getirecektir. Yozlaşmaya yatkındır. Müslüman toplumumu İngiliz toplumundan soyutlayacak ve yabancılaştıracaktır. İngiliz Müslümanların ekserisi İngiltere kanunları altında yaşamak ister ve farklı muamele edilecekleri herhangi bir şeyi reddeder. Lord Phillips ve başpiskopos, idraklerin çok ötesinde bir şeyi tartışıyorlar.” 300 yıldan beri Yahudiler toplumu bölememişler de Müslümanlar mı bölecek? Bu hem üzücü hem de düşündürücüdür.
***
çok hukukluluk meselesi Türkiye’de de tartışılmış ve Taha Akyol Medine’den Lozan’a kitabında bu tartışmalara ışık tutmuş ve çok hukuklu bir yapıya itiraz etmiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.