Raci Garudi
Azıcık bayat olacak efendim, ama geçen hafta yazamadım içimde kaldı... Hem de düşündüm de, şu başlıklar da hiç taze sayılmazlar hani: Barışa sıkılmış kurşun... Kanları yerde kalmayacak... Tam da anlaşma sağlanıyordu... Hain saldırı... Yüreğimiz yanıyor...
Kürt sorununun çözülmeyeceğini kaç kere yazmıştık. Yeter! Başka şey yazalım.
Roger Garaudy'yi yazalım örneğin.
Lüzumsuz herifin biriydi. (Öyleyse niçin yazıyorsun?)
Yazıyorum, çünkü Türkiye'de büyük adam olduğu sanılırdı.
Garaudy geçen hafta öldü, tam 99 yaşında.
Fransız Komünist Partisi'nin eski yöneticilerinden... Domuzuna Stalinci.
O kadar Stalinci ki, 1948 yılında Yugoslavya bloktan ayrılıp bağımsız bir komünizm peşinde koşmaya kalkınca yazdığı "Hainler Mareşali Tito" isimli bir kitabı vardır... (Attila İlhan sözederdi, birkaç yıl önce Paris sahaflarında gördüm de bayat diye almadım.)
Türk solcuları bu adamı çok severlerdi. Gençliğimizin çok gürültü koparmış ama çok gereksiz eserlerinden biri, Garaudy'nun yazdığı "Yirminci Yüzyıl Marksizmi" adlı kitaptır. Gallimard Yayınevi'nin "Düşünceler" dizisinden, küçük boy, kırmızı kapaklı bir kitap (Erdal Bey bilir)... Fakirin kitaplığında olacak da kimbilir hangi kuytu köşeye sıkışmıştır, ha desem bulamam.
Sonra Garaudy'yi Türk Müslümanları da çok sevdiler.
Çünkü İslamiyet'i kabul etti. Gençliğinde de bir ara protestan olmuş, sonra tekrar katolikliğe dönmüşmüş meğer, sonradan öğrendik.
Bu ülkede Müslüman'ın "sonradan olanı" makbuldur. Gene Attila İlhan'ın deyimiyle "boksör Cassius Clay Müslüman olup Muhammed Ali adını aldı diye zil takıp oynamadığı kalanlar", gerçek miydi gırgır mıydı bilinmez, buna da Raci Garudi adını taktılar!
Ve de bilmemnesinde boncuk buldular.
Evlenip boşanmayı da huy edinmiş Raci Bey'in son eşi Filistinli'ydi, dolayısıyla o da Filistin davasına sahip çıkıyordu, iyi, güzel.
Ama soykırımı da reddetti ve işin suyunu çıkardı. "Sözde" sıfatıyla maruf Ermeni soykırımını demedik, bildiğiniz Yahudi soykırımını reddetti.
Arap dünyası Raci Bey'i göklere çıkardı. Ödüller, nişanlar yağmur gibi yağdı.
Sonra üstad bir kere daha sukoyuverdi, İslam'dan vazgeçti. İhtida etti.
Hani, canı sıkılınca aslına dönen Yusuf İslam, yani Cat Stevens gibi...
Zaten uyanık davranmış, sünnet de olmamıştı, adı üstünde canım, farz değildi ki, alt tarafı sünnetti! (Biz de eşek oluyorduk herhalde.)
Üstad "bir yerde fazla kalmayı" sevmiyordu...
Zikzak seviyordu, ellili yıllarda Kızılordu'nun Macaristan'ı işgalini savunmuş, altmışlı yıllarda Çekoslovakya'yı işgaline karşı çıkmıştı.
Kendine bir Kâbe bulmadan ayakta duramayan, ama o Kâbe'yi de ikide bir değiştirmek gereğini hisseden tipik bir huzursuz aydındı... Ciddiye alınacak bir adam olmadığını bir kere değil, birkaç kere kanıtlamıştı. O kadar oradan oraya gitti geldi ki, arkasından "Allah rahmet eylesin" mi, yoksa "toprağı bol olsun" mu demek gerekir, vallahi bilemiyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.