Ana ve yavru vatan
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti eski Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat bir itirafta bulundu iki gün önce. Tanıdık cümleler içeren bir yakınmaydı bu. Talat cenaze namazı kıldıracak bir imamımız bile yok demiş. Sanki 1940ların Türkiyesi... Değil mi? Malumunuz alimler bir bir asıldıktan, sürgün edildikten, küstürüldükten, kitapları yakılıp yasaklandıktan sonra tepeden inmeci cumhuriyet modernizasyonu mimarları bir bakmışlar ki etrafta kimseler kalmamış. Ölecekler, öldüklerinde cenazelerini usul ve erkanına uygun olarak gömecek yok. Onlara ne gerekmiş demeyin. O kadar da değil olur çünkü, cevabı. Moderndirler, faşisttirler ama bizim batıcılar, kültürel anlamda da Hıristiyan veya dinsiz değildirler. Dini severler aslında. İstedikleri gibi anlasınlar, şekillendirsinler, dinden istifade etsinler, sorun yoktur onlar için. Malum.... hem dünya hem ahiret onlarındır, ne burayı ne öteki yeri kendilerinden başkasına bırakmazlar, böyle de bencil ve harisdirler...böyle de kendilerince dindar. Neyse dönelim KKTCnin durumuna. Mehmet Ali Talat şimdiki hallerinin müsebbibi olarak da sola işaret etmiş ve İmamlar meselesi bizim kanayan yaramızdır ve bu sorunun çözülememiş olmasının nedeni soldur. Cenaze namazı kıldıracak bir Kıbrıslı Türk imam yok. Bu bir sorundur. Bunu biz çözmeliydik. Bunu altı yılda yapabilirdik. Takıntılarımıza boğulduk ve yapamadık demiş. Takıntılar?.. Türkiyeli takıntılar. Nev-i şahsımıza münhasır takıntılar...yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir nüfusta dinine karşı takıntılar. Dininden utanma takıntıları. Tam cumhuriyetçi takıntılar ve bu takıntılarla gelen tutukluluklar.
KKTCnin hali şaşırtıcı bir durum değil tabii. Yavru vatan psikolojisi içinde Türkiyenin gölgesinden kurtulamayan, aç kuş yavrusu gibi hep gözü anasında olan KKTC ancak kopyaladı. Üzücü olan kopyaladığı da kopyacıydı. Hem de pek kötü bir kopyacı.
Batıda ne varsa anlar anlamaz aldı Türkiye. Yarım yamalak hepsi. Batı aydınlandı diye o da aydınlanmacılığa büründü. Dini küçük gördü, horladı. Batıyı da solladı geçti, kraldan çok kralcı oluverdi. Fransızın laikliğini aldı; düğmesini sağa çevirdi de çevirdi. Din devletinden korktu; öteki uca dayanıp devlet dini üretti. Başörtüsünü yasakladı, dindarı düşman ilan etti. KKTC de peşinden takip etti maalesef. Türkiyede başörtüsü yasağından muzdarip olanlar eğitim hakkını idrak edebilecekleri sığınacak bir yer aradılar. Kıbrısa gittiler ama Denktaş Kıbrısı Müslüman kızlara orada da rahat vermedi. Gözü anavatandaydı çünkü. Orada zalim burada da zalimdi. Belki bir sene belki de daha az, Türkiyeden kaçıp giden kızcağızlar başörtülü okudular, ne zaman ki Türkiye uyardı, hemen yasağı kondurdular, heveslerini, okuma aşklarını kursaklarında bıraktılar.
Bilmem eski cumhurbaşkanı Talatın dinle alakalı bu mesafeden kaynaklanan yakınmasının benzeri mesela Güney Kıbrıs için de geçerli midir. Rumların Kıbrısı da dinden korkar, dini yaşamaz, dini ritüellerini yerine getirmeyecek kadar mahrum mudur...
Hiç sanmam. Sanmam demem Güney Kıbrısa değil de onun açısından Türkiye mübadili yani anavatanı Yunanistana bakmamdan. Çarşamba günü Yunanistanda yeni hükümet kuruldu. Hükümetin göreve başlama töreni ekranlara yansıdı, Türkiyede de dış haberler arasında verildi. Yeni Demokrasi Partisi lideri Antonis Samaras başbakan olarak göreve başladı. Resmi tören başpiskoposların Samarasa ant içirmesiyle gerçekleşti. Kemalist gözüyle bakarsanız zannedersiniz şeriat devleti kuruluyor Yunanistanda. Oysa bir ülke geçmişine, tarihine, ne olup ne olmadığına gerçek kalıyor sadece. Buna sahtelikten uzak da denebilir.
Burada amaç Türkiye Yunanistan kıyaslaması yapmak değil. Yunanistan üzerinden Türkiyede on yıllarca evet çok yakın bir geçmişe kadar konuşulması, tartışılması, sorgulanması zihinsel olarak yasaklanmış çarpıklıkların gün yüzüne çıkarılması. Geçmişimizi inkar etmenin bize bir şey kazandırmadığı şimdi aşikar. İslâmiyetle bu devlet barışmadığı sürece iflah olamayız...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.