Hasan Bey ve Erdem abi...
Erdem abiyi bekliyorduk; ‘bugün-yarın’ diyordu arkadaşlar. Aklımda o gürültülü susuşu kalmış; Rasim (özdenören) abili, rahmetli Nusret özcan’lı, Hasan Aycın’lı bir Eyüp sohbetinde...
Hilmi (Oflaz) ağabeyi defnettiğimiz gün mü?
Daha sonra mı?
Rasim abinin ‘Hadi Eyüp Sultan’a gidelim çocuklar’ dediği o yaz öğleden sonrasında mı?
Silinmiş hafızamdan...
çocuklar olarak arabaya doluştuğumuzu hatırlıyorum. üstad’ın mezarını ziyaret ettikten sonra ‘aşağıda’ oturduğumuzu... çay ve meyve suyu ikramını... Güzel sohbeti...
Erdem abi orada mıydı?
Sonradan mı katılmıştı?
Sessiz, solgun duruşuyla Erdem abi... Ve tabii Cahit Zarifoğlu’ndan, Akif İnan’dan, Ramazan Dikmen’den, Alaeddin özdenören’den andaç gürültülü susuşuyla...
Ne çok öfke biriktirmiştik.
İçimizde ‘yalnız ve yapraksız bir kavak ağacı gibi’ büyüyen ne çok intizar...
Böyle şeyler konuşmuştuk.
Erdem abinin ‘böyle şeyler’in arasına bilgece sızıp meseleyi bağlayışı ve hal yoluna koyuşu, Rasim abinin onay makamındaki duruşu ve hep gizlemeye çalıştığı ama başaramadığı filozofik tebessümü...
Hilmi Oflaz da ‘ruhuyla’ uğrayıp uğrayıp gitmişti.
Birkaç gün önce, bir arkadaşımdan haberini almıştım. Hastalığının çok ilerlediğini söylüyordu; ‘Allah’tan ümit kesilmez ama, artık tamam gibi’ diyordu.
Hasan Bey’i hiç beklemiyorduk.
Bodrum dönüşünde, bir gün gazetede oturup, Beşiktaş’ımızın 11 yıl sonraki yönetimini, yönetimde yer alması muhtemel ‘kadro’yu konuşacaktık ve gülüşecektik.
Bir de röportaj sözü almıştım arkadaşım için; ‘Bu defa söz’ demişti.
İkisinin haberi aynı anda geldi. Selahattin Sadıkoğlu ve Cafer Turaç’la Tophane’de oturmuş çay içiyorduk. Sonra Nurettin Yaşar’la Doktor Ahmet özdemir intikal ettiler.
önce sevgili ağabeyim Erdem Beyazıt’ın, sonra dünyalar tatlısı Hasan Doğan’ın haberi geldi.
Kıpırtısız kalakaldığımı hatırlıyorum.
Demek ki Hasan Bey de...
Nasıl olurdu?
Bakmayın ‘Hasan Bey’ deyişime... Herkesin, hepimizin, en zor zamanında star gazetesine omuz verenlerin ‘Hasan abi’siydi.
Hayatımda ilk yöneticiliği bu gazetede yaptım.
Hayatımın en zor, en meşakkatli ama en eğlenceli yedi ayını, kazaen düştüğüm ‘genel yayın yönetmenliği’ koltuğunda geçirdim...
En büyük şansım, Hasan Doğan’dı.
Ve Hasan Doğan’ın, karşısındakine inisiyatif tanıyan yönetim anlayışı...
Onu hep hayırla ve minnetle andım.
Herkes onun gibi bir patronla çalışmak isterdi.
Bir kere, çok güzel bir insandı. çok içtendi. ölçülüydü. Mütevazıydı. Dünya ve umur görmüştü. Onun yanında, samimi arkadaşınızın yanındaymışsınız gibi rahat hissederdiniz kendinizi. Güven verirdi. Ve çok sakindi.
Sükunetle oturuşu, sükunetle kalkışı...
Söze sükunetle başlayışı...
çok sigara içerdi.
İçmezdi de, sigarayı yerdi adeta.
Bodrum’daki son görüntülerinde de, önünde sigara paketi...
Sözü nasıl bağlayacağımı bilemiyorum ama, hálá inanamıyorum. Şoktayım.
Biz güzel bir ağabeyi ve ‘dostu’ kaybettik.
Türk spor camiası da büyük bir değeri...
İkisinin de mekanı cennet olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.