Ayranı ekşiterek içmek...
Sevgili okuyucular, Recep Tayyip Erdoğan gibi her bakımdan başarılı, dinamik ve cesur bir Başbakan ile merhum Özal'dan sonra halkın sevgilisi haline gelen bir Cumhurbaşkanı'nın ve bütün dünyanın takdir ettiği bir diplomasi dehası olan Dışişleri Bakanı'nın döneminde sırf yavaş, ihmalkâr ve mütereddit davranıldığı için milletimizi üzen hatâlar yapılmaktadır.
Kulakları çınlasın, Prof. Dr. Şaban KARATAŞ, Demirel'i eleştirirken Anadolu'da çok kullanılan bir tabirle, 'Beyefendi ayranı ekşitmeden içmez!' derdi.
Perhizler ve lahana turşuları
Efendim, benim AK PARTİ İktidarı'nın icraatı hakkındaki genellikle müspet kanaatlerimi biliyorsunuz. Bu konuda her gün yazıp çizip muhalefetin ve medyanın haksız saldırılarına karşı doğru bulduğum uygulamalarını savunuyorum. Özellikle dış politika konusunda Erdoğan ve ekibinin ne derece başarılı olduğunu, izan sahibi her vatandaşımızın kabul etmesi lâzımdır. Düşündüğünüz zaman, 10 yıl önceki Türkiye'nin dış itibarı ve gücüyle bugünkü Tükiye'nin küresel gücünü mukayese dahi edemezsiniz.
Lâkin, fevkalâde başarılara imzasını atmış, bu 'diplomasi üçlüsü' ne yazık ki Türkiye'nin istikbaline onlarca yıl tesir edebilecek bazı dış politika meselelerinde mütereddit ve yavaş davranmış, yani kısaca Demirel gibi ayranı ekşiterek içmeyi tercih etmiştir.
Türkiye, bir yandan yıllardır devam eden pasif dış politikaya karşı aktif bir dış politikayı savunurken bir yandan da çok önemli bazı dönüm noktalarında tereddüt ederek treni kaçırmış ve uzun yıllar menfi tesiri olacak hatâlar ve ihmalkârlıklar yapmıştır.
Bunlardan iki tanesini hemen sıralamak istiyorum. Birincisi, 1 Mart Tezkeresi'ndeki hatâmızdır. Son 9 yıldır bunu defaatle yazdığım için bu dostlarım ve okuyucularım lütfen beni tenkit etmesinler. Zira bu hatâyı işlemekle Türkiye, kendisini yıllarca telafi edilemeyecek bir girdaba sürüklemiştir. Diğer mahzurları bir tarafa, sadece PKK terör örgütü konusunda bizi üzen gelişmelerin asıl sebebi, bu tezkerenin reddedilmesiyle terör örgütünü kökünden temizleme fırsatının elden kaçırılması, Irak'ın kuzeyinde ayrı bir yapılaşmaya yol açılması, milyonlarca Türkmen'in ikinci sınıf Irak vatandaşı haline getirilmesi ve en önemlisi de 1 milyon kardeşimizin hunharca katledilmesidir. Başbakan Erdoğan bunu zamanında fark etmiş, ancak ne yazık ki 'grup kararı' almayışı ve henüz Meclis'in dışında oluşu sebebiyle sözünü dinletememiştir.
Suriye'ye derhal müdahale etmeliyiz!
Efendim, dış politika konusunda ikinci büyük hatâmızı hâlen işleme durumundayız. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı, bir senedir Suriye'deki vahşete seyirci kalamayacağımızı söyleyip durmuş ve son derece sert beyanatlar vermişlerdir. Aslında, diplomasinin bu 'altın üçlüsü', beyanatlarında Suriye'deki katliama insanlık adına seyirci kalınmamasını ifade ederek bir askerî müdahalede bulunmayı da ihtiva eden tedbirleri kastetmişlerdir.
Üstelik, cuma günü akşam saatlerinden itibaren bu mezhepçi, bölücü Baas Diktatörlüğü'nün eli kanlı cânileri, hava sahasının bir Türk savaş uçağı tarafından 1 km. ihlâl edildiğini iddia ederek ve adeta alay edercesine düşürdüklerini bildirmişlerdir. Olayın uluslararası teamüllere aykırılığı açıkça ortada iken ve Türkiye'ye karşı olan husumetleri bilinmekteyken, bu rezaleti sineye çekip özür vs. ile geçiştiremeyiz. Binlerce senelik Türk Milleti ve Devleti bunu kabul edemez! Daha fazla vakit geçirmeden ve denge hesaplarıyla gereksizce uğraşmaktan vazgeçip Suriye'ye derhal askerî müdahalede bulunmalıyız.
Bugün, ayranı ekşitmeden içme günüdür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.