Üçüncü Romanın izinde
Rusya, Suriyede de Libyadaki gibi kayıp ata oynadı. Kaddafi düşmemek için kaderini Rusyaya bağlamıştı, ama Rusyanın gücü Libyayı kurtarmaya yetmemişti... Sonra Suriyede aynı oyuna gelmeyeceğini sayıkladı durdu. Kaddafi ve patronu da Libyada kaybetti. Kaddafi yıkılmadan son üç ayında bütün anlaşmaları Rusya üzerinden yapıyordu. Rusya bu tatlı karları ve patronluğu kaybetti ve Libyada aldatıldık hissine kapılması ve kuyruk acısı bu yüzden. Kaddafi ile birlikte tatlı kârlar gitti. Kaddafi ne pahasına olursa olsun ayakta kalabilmek için halkının varlığını Rusyaya peşkeş çekmişti. Varlığını Rusyanın varlığına armağan etmişti. Rusya, Kaddafinin iktidar rüşvetini kazanımı olarak sayıyordu. Kursağında kaldı. Rusya, Libya meselesini yine de az zararla kapattı. Lakin Suriyede zarar hanesi hep açık kalacak ve zararını Suriye üzerinden değil, kendi varlığı üzerinden kapatacak. Hesap hep açık kalacak. Bunun nedeni, Suriyede yaptığı kalleşlik ve soykırım suçuna ortak olmasıdır. Devran dönecek ve hesap fatura edilecek. Çıfıt Yevgeni Primakov ve Lavrov gibiler; Libyada aldatıldıklarını söylediler, Suriyede ise dünyayı aldatmaya kalkıştılar. Bununla da kalmadılar, aynı zamanda katliam ortağı oldular. Ruslar bu pervasız ve nobran politikalarıyla nereye varmak istiyorlar? Toprakları nüfuslarına mı az mı geliyor, yoksa sömürdükleri alan mı dar geliyor? Yoksa belalarını mı arıyorlar? Bu sorunun cevabı tamamen belalarını aradıkları yönünde. Yazılarımda ve konuşmalarımda Rusyanın Suriyeye sarkmasının 1853e benzediğini söylemiştim. Elbette tarihte benzeşmek var, ama birebir aynileşmek yok. Burada da öyle. Bununla birlikte Birinci ve İkinci Dünya Savaşları öncesinde tek bloklar savaşı Kırım Savaşı idi. Osmanlı ile Batı bir cephede, Ruslar ise öteki cephede yer alıyordu. Şeyh Şamilin mücadelesi hâlâ küllenmemişti.
Ruslar, Suriye ve İran üzerinden İslâm dünyasında mevzii edinebilmek için azınlıklar politikası uyguluyorlar. O vakitte hasta adamın hastalığından yararlanarak Ortodoksların hamisi kesilmek ve bunun üzerinden Ortadoğuya ve sıcak denizlere açılmak ve ulaşmak istiyorlardı. İranın Bağdat üzerindeki kadim planları gibi Ruslar da Kudüste Hıristiyanlara ait kutsal emanetlere sahip olmak ve üzerlerinde söz sahibi olmak istiyordu. Bu emanetlerin emanetçisi olan Katolikler ve Fransızlar da buna imkân vermek istemiyordu. İngilizler ise Rusların daha fazla güneye sarkmasından ve abanmasından işkilleniyordu. Böylece Kırım koalisyonu oluştu. Bugün İsrailin varlığı şark ile garp arasında tam bir mutabakata imkân vermese bile eninde sonunda Rusyanın hazmı olmayan genişleme içinde olması Batıyı harekete geçirecek ve Ruslar yeni bir kırılma yaşayacaktır. Rusyanın olduğu bir noktada bloklaşma kaçınılmazdır. Rusya üzerinden bloklaşma İsrail üzerindeki bloklaşmayı kıracaktır. Şöyle ki; Batı er geç İsraili gözden çıkaracak ya da hepten kaybedecektir. Ve ayrıca Batı, petrol meselesinde de Rusya ile ayrı kamplarda ve rakip pozisyondadır. Batı ile İslâm âlemi Rusyaya karşı iki kez küresel ittifak yapmıştır. Suriyede potansiyel olarak üçüncü ittifak ihtimali vardır. Bu ittifaklardan ilki Kırım Harbidir. İkincisi Afganistan Savaşıdır. Afganistan savaşı, SSCBnin sonu olmuştur.
¥
Suriye meselesi de inşallah Rusya Federasyonunun sonu olacaktır. Kırım Savaşı ise Kırım yerine Kafkaslar üzerine odaklansa ve Şeyh Şamile destek verse ve Kırım yerine Gürcistan üzerinden ilerleseydi durum farklı olur ve Rusya gecikmeli olarak 1904 yılında Japonlar karşısında feci yenilgisini önceden Kafkaslar cephesinde tadardı. Lakin o dönemde Osmanlıdaki kaht-ı rical ve Batının yanlış savaş stratejileri bunu önlemiştir. Oğul Bush sonrasında ABDnin Ortadoğuda kendini geri çekmesiyle birlikte Ruslar yeniden bu bölgede hamle gücünü kazanmışlardır. Bu onları yeniden dairetül dav denilen spot lambalarının önüne taşımıştır. Küresel bir aktör olmak isterken içinden çıkamayacakları ve kendilerini yıpratacak büyük bir küresel imtihana tabi olmuşlardır. Rolleri görücüye çıkmıştır. Haklarındaki nefret süreci yeniden başlamıştır. Suriye rejimine takrir-i sükûn politikasını ve Grozni modelini tavsiye etmişlerdir. Halbuki Suriye; Grozniye değil, yeni Afganistana benziyor. Rusyaya münhasır kapalı bir sahada değil. Bundan dolayı iştahları açılan Ruslar ayı gibi Suriyede kapana kısıldılar. Burası Baasın Afganistanı olduğu gibi Rusyanın da Groznisi değil, Kabili olacaktır. İnatları daha çok yıpranmalarını ve dolayısıyla çökmelerini hızlandıracaktır. Beşşar inat etmeseydi bu süreçten en az zararla kurtulabilirdi. Lakin kendini tanrı yerine koydu ve dokunulmaz sandı. Leon Hadar adlı yazar, The National Interest gazetesinde Suriye üzerinden tarihin yeniden tekerrür etmekte olduğunu yazıyor. Türkiye bölgede çoğu kez yabancıların atfıyla Yeni Osmanlı olurken ve çoğunluğu yani Sünnileri sistematik olmasa da tabii olarak himaye ederken İran, Rusya ve Beşşar rejimi Matruşka biçimde vaktiyle çoğunluğun elinden iktidarı darbelerle kapmış azınlıkların koruganı olarak temayüz ediyor. Beşşar ve çetesi ve Tahran hizbi, Türkiyeyi Yeni Osmanlıcılıkla suçlarken aslında İran devrimden beri yeniden Safevileşme sürecini yaşıyor. Ruslar da SSCBye dönemedikleri için yeni Bizans veya Üçüncü Roma rolünü oynamaya çalışıyorlar. Yeni Safeviler ve Yeni Bizans, azınlıklar üzerinden politika üretirken, Arap Baharı yeni Osmanlıya hayat öpücüğü konduruyor. Aslında Türkiye yalnız kaldı diyenler, Yeni Osmanlıya karşı gizlice Yeni Safevilik ve Yeni Bizansa gönlünü kaptıranlardır. Türkiyenin yalnız kaldığı falan yok, sadece Arap Baharıyla ters köşeye yatanlar ve yalnız kalanlar hazımsızlıklarını Türkiyeden çıkarmaya çalışıyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.