Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Üçüncü Roma’nın izinde

Üçüncü Roma’nın izinde

Rusya, Suriye’de de Libya’daki gibi kayıp ata oynadı. Kaddafi düşmemek için kaderini Rusya’ya bağlamıştı, ama Rusya’nın gücü Libya’yı kurtarmaya yetmemişti... Sonra Suriye’de aynı oyuna gelmeyeceğini sayıkladı durdu. Kaddafi ve patronu da Libya’da kaybetti. Kaddafi yıkılmadan son üç ayında bütün anlaşmaları Rusya üzerinden yapıyordu. Rusya bu tatlı karları ve patronluğu kaybetti ve ‘Libya’da aldatıldık’ hissine kapılması ve kuyruk acısı bu yüzden. Kaddafi ile birlikte tatlı kârlar gitti. Kaddafi ne pahasına olursa olsun ayakta kalabilmek için halkının varlığını Rusya’ya peşkeş çekmişti. Varlığını Rusya’nın varlığına armağan etmişti. Rusya, Kaddafi’nin iktidar rüşvetini kazanımı olarak sayıyordu. Kursağında kaldı. Rusya, Libya meselesini yine de az zararla kapattı. Lakin Suriye’de zarar hanesi hep açık kalacak ve zararını Suriye üzerinden değil, kendi varlığı üzerinden kapatacak. Hesap hep açık kalacak. Bunun nedeni, Suriye’de yaptığı kalleşlik ve soykırım suçuna ortak olmasıdır. Devran dönecek ve hesap fatura edilecek. Çıfıt Yevgeni Primakov ve Lavrov gibiler; Libya’da aldatıldıklarını söylediler, Suriye’de ise dünyayı aldatmaya kalkıştılar. Bununla da kalmadılar, aynı zamanda katliam ortağı oldular. Ruslar bu pervasız ve nobran politikalarıyla nereye varmak istiyorlar? Toprakları nüfuslarına mı az mı geliyor, yoksa sömürdükleri alan mı dar geliyor? Yoksa belalarını mı arıyorlar? Bu sorunun cevabı tamamen belalarını aradıkları yönünde. Yazılarımda ve konuşmalarımda Rusya’nın Suriye’ye sarkmasının 1853’e benzediğini söylemiştim. Elbette tarihte benzeşmek var, ama birebir aynileşmek yok. Burada da öyle. Bununla birlikte Birinci ve İkinci Dünya Savaşları öncesinde tek bloklar savaşı Kırım Savaşı idi. Osmanlı ile Batı bir cephede, Ruslar ise öteki cephede yer alıyordu. Şeyh Şamil’in mücadelesi hâlâ küllenmemişti.


Ruslar, Suriye ve İran üzerinden İslâm dünyasında mevzii edinebilmek için azınlıklar politikası uyguluyorlar. O vakitte hasta adamın hastalığından yararlanarak Ortodoksların hamisi kesilmek ve bunun üzerinden Ortadoğu’ya ve sıcak denizlere açılmak ve ulaşmak istiyorlardı. İran’ın Bağdat üzerindeki kadim planları gibi Ruslar da Kudüs’te Hıristiyanlara ait kutsal emanetlere sahip olmak ve üzerlerinde söz sahibi olmak istiyordu. Bu emanetlerin emanetçisi olan Katolikler ve Fransızlar da buna imkân vermek istemiyordu. İngilizler ise Rusların daha fazla güneye sarkmasından ve abanmasından işkilleniyordu. Böylece Kırım koalisyonu oluştu. Bugün İsrail’in varlığı şark ile garp arasında tam bir mutabakata imkân vermese bile eninde sonunda Rusya’nın hazmı olmayan genişleme içinde olması Batı’yı harekete geçirecek ve Ruslar yeni bir kırılma yaşayacaktır. Rusya’nın olduğu bir noktada bloklaşma kaçınılmazdır. Rusya üzerinden bloklaşma İsrail üzerindeki bloklaşmayı kıracaktır. Şöyle ki; Batı er geç İsrail’i gözden çıkaracak ya da hepten kaybedecektir. Ve ayrıca Batı, petrol meselesinde de Rusya ile ayrı kamplarda ve rakip pozisyondadır. Batı ile İslâm âlemi Rusya’ya karşı iki kez küresel ittifak yapmıştır. Suriye’de potansiyel olarak üçüncü ittifak ihtimali vardır. Bu ittifaklardan ilki Kırım Harbi’dir. İkincisi Afganistan Savaşı’dır. Afganistan savaşı, SSCB’nin sonu olmuştur.


¥


Suriye meselesi de inşallah Rusya Federasyonu’nun sonu olacaktır. Kırım Savaşı ise Kırım yerine Kafkaslar üzerine odaklansa ve Şeyh Şamil’e destek verse ve Kırım yerine Gürcistan üzerinden ilerleseydi durum farklı olur ve Rusya gecikmeli olarak 1904 yılında Japonlar karşısında feci yenilgisini önceden Kafkaslar cephesinde tadardı. Lakin o dönemde Osmanlı’daki kaht-ı rical ve Batı’nın yanlış savaş stratejileri bunu önlemiştir. Oğul Bush sonrasında ABD’nin Ortadoğu’da kendini geri çekmesiyle birlikte Ruslar yeniden bu bölgede hamle gücünü kazanmışlardır. Bu onları yeniden ‘dairetü’l dav’ denilen spot lambalarının önüne taşımıştır. Küresel bir aktör olmak isterken içinden çıkamayacakları ve kendilerini yıpratacak büyük bir küresel imtihana tabi olmuşlardır. Rolleri görücüye çıkmıştır. Haklarındaki nefret süreci yeniden başlamıştır. Suriye rejimine takrir-i sükûn politikasını ve Grozni modelini tavsiye etmişlerdir. Halbuki Suriye; Grozni’ye değil, yeni Afganistan’a benziyor. Rusya’ya münhasır kapalı bir sahada değil. Bundan dolayı iştahları açılan Ruslar ayı gibi Suriye’de kapana kısıldılar. Burası Baas’ın Afganistan’ı olduğu gibi Rusya’nın da Grozni’si değil, Kabil’i olacaktır. İnatları daha çok yıpranmalarını ve dolayısıyla çökmelerini hızlandıracaktır. Beşşar inat etmeseydi bu süreçten en az zararla kurtulabilirdi. Lakin kendini tanrı yerine koydu ve dokunulmaz sandı. Leon Hadar adlı yazar, The National Interest gazetesinde Suriye üzerinden tarihin yeniden tekerrür etmekte olduğunu yazıyor. Türkiye bölgede çoğu kez yabancıların atfıyla Yeni Osmanlı olurken ve çoğunluğu yani Sünnileri sistematik olmasa da tabii olarak himaye ederken İran, Rusya ve Beşşar rejimi Matruşka biçimde vaktiyle çoğunluğun elinden iktidarı darbelerle kapmış azınlıkların koruganı olarak temayüz ediyor. Beşşar ve çetesi ve Tahran hizbi, Türkiye’yi Yeni Osmanlıcılıkla suçlarken aslında İran devrimden beri yeniden Safevileşme sürecini yaşıyor. Ruslar da SSCB’ye dönemedikleri için yeni Bizans veya Üçüncü Roma rolünü oynamaya çalışıyorlar. Yeni Safeviler ve Yeni Bizans, azınlıklar üzerinden politika üretirken, Arap Baharı yeni Osmanlı’ya hayat öpücüğü konduruyor. Aslında ‘Türkiye yalnız kaldı’ diyenler, Yeni Osmanlı’ya karşı gizlice Yeni Safevilik ve Yeni Bizans’a gönlünü kaptıranlardır. Türkiye’nin yalnız kaldığı falan yok, sadece Arap Baharı’yla ters köşeye yatanlar ve yalnız kalanlar hazımsızlıklarını Türkiye’den çıkarmaya çalışıyorlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi