BERÂT GECESİ
S E L Â M
Bilindiği üzere, mübarek üç aylardan Şâban ayının 15. gecesi BERÂT KANDİLİ. Çarşambayı perşembeye bağlayan bu gece, yıl içindeki beş kandilden birisidir.
Yer yüzündeki bir buçuk milyar civarındaki İslâm âlemini, ilâhi rahmete, kalbî heyecan ve sürura gark eden bu feyizli geceyi idrak ettiğimiz için, bizlere bu imkânı veren Rabbimize hamd ediyor ve şükrediyoruz.
Bu vesileyle, değerli okuyucularımın ve tüm İslâm âleminin kandilini tebrik eder, hayırlara vesile olmasını dilerim.
Duaların ve ibadetlerin daha makbul olduğu, İlâhî rahmet ve bereketin coştuğu ve af kapılarının açıldığı böyle müstesna zamanlarda, fırsatı çok iyi değerlendirerek gündüzünü oruçla, gecesini de ibadetle ihya etmeli; çokça dua ve ilticada bulunmalıyız.
Özellikle kusurlarımızın affını dilerken, üzerimizdeki sıkıntı ve musibetlerin bertaraf edilerek, belalardan halasımızı istemeliyiz. Gencecik fidanların, güvenlik kuvvetlerimizin ve diğer masum vatan evladının şehit düşmelerine, yaralanmalarına ve ağır zayiata yol açan bölücü terör belasından kurtulmak için yüce Rabbimize yalvaralım.
Dünya üzerinde; İslâm âleminin maruz kaldığı zulüm, çatışma, iç savaş ve ihtilaflar ile İslâm düşmanlarının her türlü fitne, tuzak ve tahribatının son bulması için Hz. Allaha çokça ilticada bulunalım.
Kuran-ı kerimde 495. sahifede, Duhan süresinin ilk ayetlerinde yeminle ve önemle bildirilen LEYLE-İ MÜBAREKE kuvvetli rivayetlere göre Berât gecesidir. Bu gece Kuranı- kerim topluca levh-i mahfuzdan dünya semasına indirilmiş olup, Kadir gecesinde de Cebrail (a.s.) vasıtasıyla beyderpey Hz.Peygamberimize indirilmeye başlanmıştır.
İşte bu sebeple kâinattaki tüm varlıkların hayatında çok önemli bir yer tutan bu kandil; asırlardan beri önemle ihya edilmektedir. Bu gecede Peygamber Efendimize, ümmetinin tümüne şefaat etme izni verilmiştir. Bu gecede zemzem suyunun açıkça görülür şekilde artması da Allahın bir sünneti ve mûcizesidir.
Bu gece bir yıllık önemli ve hikmetli işler ilgili meleklere tevdi ve taksim edilir. Yani rızıklar, eceller, doğumlar, savaşlar, felaketler ve benzeri işler tayin ve tespit edilir. İşte bu sebeplerle de bu kandilde gâfil davranmamak gerekir.
Berât kandilindeki samimi dua ve ilticanın nasıl sonuç verdiğinin güzel bir örneğini nakletmek isterim. Tarihçilerin detaylarıyla naklettiği bu ibretlik ve bir o kadar da dramatik hadise 1389 tarihinde 1.Kosova meydan muharebesinde yaşanmıştır. Şöyle ki:
Osmanlı Sultanı MURAD HÜDÂVENDİGÂR, bizzat ordunun başında Kosovaya gelerek, düşman ordusunun karşısında yerini alır almaz, düşmanın kuvvetini ve askerinin sayısını keşfetmek için, yanına şehzade Beyazıdı alarak, haçlı ordusunu bir bakışta tarassut edebileceği yüksek bir tepenin üzerine çıkar. Düşman ordusunun kendi ordusundan kat kat çok olduğunu, arazinin son derece rüzgârlı ve tozlu, rüzgârın da düşman tarafından estiğini görür. Bu iki mahzuru askerlere ve komutanlara sezdirmez.
Padişah, keşif işini bitirip karargâha döndüğü zaman, akşam olmaya başlamıştı. O gece Şâban ayının 15.gecesi, Berât Kandili idi. Murad Hüdâvendigâr Hazretlerinin gözüne uyku girmemişti. Huşû ile sabaha kadar ibadet etmiş, mübarek ellerini Mevlâsına açarak gözyaşları dökmüş, İslâm ordusunun küffar karşısında muzaffer olması için, Cenab-ı Hakka şu sözlerle niyaz etmişti:
Âb-ı rûy-i Habib-i Ekrem için,---Kerbelâda revan olan dem için,
Şeb-i firkatte ağlayan göz için,--Reh-i aşkında sürünen yüz için,
Ehl-i derdin dil-i hazîni için,------Cana tesir eden enîni için,
Eyle yâ Rab! Lütfunu hemrâh,--hıfzını eyle bize peşt-ü penâh.
Ehl-i islâma ol muîn-ü nasîr,----Dest-i âdayı bizden eyle kasîr.
Bakma yâ Rab! Bizim günahımıza,-Nazar et cân-u dilden âhımıza.
Etme yâ Rab! Mücahidîni telef,---Tir-i âdâya bizi kılma hedef.
Çeşmimiz sakla gerd-ü marekeden-Cünd-i islâmı bekle mühlikeden
Etme yâ Rab! Kahrın ile tebah,--Yüzümü halk içinde etme siyah.
Râh-ı din içre ben fedâ olayım,--Siper-i asker-i heda olayım.
DİN YOLUNDA BENİ ŞEHİD EYLEÂHİRETTE BENİ SAÎD EYLE.
Mülk-i islâmı payimâl etme,----Menzil-i fırka-i dalâl etme.
Keremin çoktur ehl-i islâma,---Dilerim ki, erişe itmama.
Murad Hüdavendigâr bu münâcaattan sonra Kuran-ı Kerîm okudu, sabaha doğru sükûnet içinde uykuya daldı.
Sabahleyin Padişah uykudan uyanır uyanmaz, etrafı inceledi. Şafakla birlikte rahmet hazinesinden yağan yağmur ortalığı tamamen yatıştırmış, tertemiz bir koku etrafı sarmıştı. Cenab-ı Hakkın bir müjdesi olan bu rahmet karşısında şükür secdesine kapandı. Meydan savaşı tam beş saat sürdü. Sonuçta Sırp Kralı Lazar esir alınmış, zafer kazanılmıştı.
Sultan Murad Hüdâvendigâr; yanındaki kumandanlarla savaş meydanını gezdiği sırada, Miloş adında kalleş bir sırp, Padişaha bir ricada bulunacağını söyleyerek yanına yaklaşır yaklaşmaz, belinden bir hançer çıkardı ve Padişahı yaraladı. Bu yara Padişahın şehit olarak vefatına sebep oldu. Zaten Padişahın duası da böyleydi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.