En büyük bela teslimiyetçiliktir
İngiliz Dışişleri Bakanlığı arşivlerinde 3 Nisan 1919 tarih ve 453 sayılı bir belge vardır ki, şimdi okusanız aklınız uçar başınızdan, ahmaklığın böylesi... diye başlayıp söver sayarsınız. Efendim 30 Mart 1919 tarihinde Sadrazam Damat Ferit Paşa, İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Caltrophea giderek gizli bir anlaşma taslağının Fransızca çevirisini sunmuş.
Bu anlaşmayla sadrazam,yabancılara karşı bağımsızlığını koruması, iç güvenliğini sağlaması için Türkiyeyi on beş yıl süreyle İngiltereye
sömürge olarak sunmuş. İngiltere imparatorlukta uygun gördüğü yerleri işgal edecek, istediği her şeyi yaptıracak. Böylece de ülkenin bağımsızlığı ve iç güvenliği korunmuş olacak.
Kafaya bakar mısınız?
Teslimiyetçiliğin bu kadarı tarihte çok az görülmüştür sanırım! Ancak yakın tarihimizde daha da feci teslimiyetçilik örnekleri vardır. Örnek mi istiyorsunuz? Refi Cevad (Ulunay) 1 Eylül 1919 Alemdar gazetesinde şöyle yazar: İstiklal bizim gibi idare bilmeyen ellerde milleti harp ve ihtilal ile zulm ile mahvetmek için veba gibi tahrip edici bir felaket oldu. Güzel memleketimizin elimizde kalan kısmını bundan böyle korumak için bir hocaya ihtiyacımız var.
Aynı 1919un ortalarında İngiliz Muhipler Cemiyetinin kurucusu Sait Molla Türkçe İstanbul gazetesinde İngilizler sayesinde ve onların himayesinde istiklalimize sahip olabileceğimizi yazar.
Teslimiyetçi iç ve dış ağır sorunlar karşısında, bu sorunları kendi imkanları ve gücüne dayanarak karşılamayı, üstesinden gelmeyi aklına düşüremeyip; sorunların kaynağını oluşturan güçlü devletlerin kanadı altına sığınmayı çözüm sanan kişidir.
IMFye ikide bir boyun eğmek de teslimiyetçiliğin bir türü değil midir? Son 2009 ekonomik bunalımında teslimiyetçiler, hemen IMFyle masaya oturmayı önerir yoksa mahvolacağımızı söylerken, hatta kimi siyasiler de bu yolu tavsiye ederken Tayyip Erdoğanın, IMFyle masaya oturmayacağını söylemesi ne kadar da eleştirilmişti değil mi? İşte teslim olmakla olmamak arasındaki bıçak sırt burada devreye girdi ve sonunda teslim olmayan haklı çıktı. Bu duruşla 2 Ekim 1919da İrade-i Milliyedeimzasız yayınlanan ama Mustafa Kemalin yazdığı bilinen yazı arasında müthiş benzerlikler vardır.
Hasis menfaatlerini kutsal duygulara tercih edip gücünü milletten almayanlarla, bunlara sırt vermiş çıkarcı ve duyguları bakımından yozlaşmış bir azınlığın dışında bütün millet ve memleket tek vücut olmuştur. Kendi istiklal ve kaderini belirlemeye azmetmiştir. Mustafa Kemalle İnönünün tek parti ve milli şef dönemini sırf bu yüzden olsa bile, birbirine karıştırmamak şarttır! Tayyip Erdoğanı eleştirirken de salt 2009 mali bunalımı sırasındaki duruşunu hatırlamak bile, sizin biraz daha insaflı ve de terbiyeli olmanıza neden oluşturmaz mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.